Aslında getirmeye başladı bile. Yeni evimde bir de yeni komşum var. Şule! Daha da önemlisi, kendisi bir Yüksek Topuklar kadını. Tesadüf işte. Şule sıkı bir okurumuz ve detay kaçırmıyor. Hatta yazdıklarımı takip ederek kahve düşkünlüğümü bildiğinden, elinde kahve yanı için bir tabak elmalı poğaça ile geldi. Bu yazı o muhteşem elmalı poğaçayı ısırmak suretiyle yazılıyor. (Ellerine sağlık Şuleciğim!)
Eskiden tek gün içinde evi yerleştirirdim. Taşınmak eğlenceli gelirdi. Yaşlanıyorum demek ki, düzen bozmak ve tekrar kurmak zor geliyor. Koliler, o kolilere sarılıp koyulan bir ömür. Her kutudan hayatımızın izleri çıkıyor. Bir sürü şeyi attım. Torbalar dolusu eşya verdim. Hala kalabalığım, yaşam gibi.. İstemeseniz de, sevmeseniz de bazı eşyaları atamıyorsunuz. Yerine yenisini koymak zor. Atmazsan gelmez mantığı her zaman çalışmıyor. Yoksa attığımız adamların yerine yenisi gelmez miydi?
Gelmesini gerçekten istiyorsan gelir elbette. Benim namaza gönlüm yok, ezanı duymuyorum. Aşk da zaman zaman nadasa bırakılmak istiyor. Koşturmanın manası yok. İç çamaşırlarından daha sık sevgili değiştiren arkadaşlar gibi olamayacağımıza göre, sükunet iyidir. Kalbin de bahar temizliği yapılmalı ara sıra. Aşk, değerli bir misafirdir. Kirli evlerde, kıymetsiz sofralarda ağırlanmaya gelmez. Hazırlık yapmak, beklemek, temiz ve tertipli bir yuvaya davet etmek lazım aşkı. Daha eskilerin kiri, dağınıklığı ortada dururken çağırırsanız, kırılır . Değer verdiğiniz, önemsediğiniz kadar cevap verir. Aşkı bir çiçek gibi besleyip, korumak lazım. Saksısını değiştirmek, toprağını havalandırmak gerekiyor. Çiçeklerin kışın kapandığı gibi, kalbi kapamak ve bahara hazırlamak gerek. Sizi bilmem ama ben bir müddet kalbime bakım yapacağım. Yoran, eskimiş ve ağırlık yapan ne varsa gönlümde, hepsini kolilere koyup atacağım, kalanları düzene sokup, raflarında tozlarını alıp saklayacağım. Sevdiğim anılar, aldığım dersler, insanlarım, hepsi raflarında pırıl pırıl duracaklar. Gerektiğinde kullanmak için saklayacağım. Sizin de bu ara kalbiniz boşsa, temizlik yapın derim. Ama, benim sağım solum belli olmaz elbette, S.A.Y.A. gibi biri çıkar…. (S.A.Y.A. nedir diyenler için, bknz: eski yazılar!)
Dün akşam birkaç arkadaşım ile yemekteydik. Benim olduğum her yerde konu bir şekilde aşka ve ilişkilere geliyor tabii, yeni tanıştığım ve çok sevdiğim bir bayan, kod adı kılıçbalığı, eski eşi ile yaşadıklarını anlattı. Bayan Kılıçbalığı, son derece yetenekli, ayakları üstünde duran, sohbeti güzel, kendi güzel, zeki bir kadın. Boşandıkları andan itibaren eşi, kendince bir yarışa başlamış. Bayan Kılıçbalığı fotoğraf çekiyor. (Söz verdi benim de resmimi çekecek, hadi bakalım) Eski eşi, bir anda fotoğrafa merak sarıyor. Hırsından dernek başkanlığına kadar yükseliyor. Ardından Bayan Kılıçbalığı, yazı yazmaya başlıyor; adam bir anda roman yazma hevesine giriyor. Bunun gibi bir çok olay daha var. Beyefendi, ayrıldıktan sonra böyle bir sidik yarışı içinde. Sebebini çözebilen yok. İnsanın içinden “Be adam! Madem eşinin yaptıklarını yapabiliyordun da, bunu evliliğin içinde yapsaydın, paylaşımlarınız artsaydı, sohbetlerinizin içeriği ve lezzeti fazlalaşsaydı, bu ortak noktalar belki de evliliğinizi yürütmenizi sağlardı” demek geliyor ama artık çok geç….
Ayrılık sonrası medeniyet, her çifte nasip olmuyor. Oysa bunca zaman koynunda uyuduğun insan ile bir kahve içebilecek kadar geçmişe sahip çıkmak gerekiyor ama nerde? Bayan Kılıçbalığı olanları anlattığında gülüyordu. Adamın kendini içine soktuğu bu durum gerçekten komik. Bu kadın ne yaparsa, arkasından yapmaya devam ediyor. İçinde hep “ben senden daha iyiyim” yarışı var sanırım. Bunları dinledikten sonra aklıma şu fikir geldi. Bayan Kılıçbalığı bir ağda salonu açsın. Bakalım, beyefendinin tüy yolma kısmında başarısı ne olacak?
Neyse, benden bu günlük bu kadar. Sizi çok özlemişim, çeneme pardon elime vurdu, durmazsam bu yazı karakolda biter. Döndüm, yazılara devam ve en önemlisi aşka devam…
Candan Ünal
Yüksek Topuklar Aşk Editörü
Candan.unal@yuksektopuklar.net
*Tüm hakları Yüksek Topuklar.net’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.