Odamın penceresinden gördüğüm vişne ağacı, her bahar çiçekli dallarını bana doğru uzatırdı. Babam iş dönüşünde 7-8 Hasan Paşa fırınından kese kâğıdına sarılmış vişneli mekik kurabiye getirirdi. Annem, akşam yemeğinden sonra mis kokulu çay demlerdi. Mutluyduk.
Yıllar sonra bahçesinde oynadığım, dizlerim yara bere içinde geldiğim evden taşınmak zorunda kaldık. Babamın kitap okurken oturduğu kahverengi koltuğunu, annemin karşısında güzelleştiği aynasını ve diğer eşyalarımızı topladık salonun ortasına…
Şişli’ye taşındığımızda kalabalığa ve yeniliklere alışabilmemiz zaman almıştı. Birbirine yapıştırılmış gibi duran binalar, selamlaşmadan geçen insanlar, park edilmiş arabalarla dolu sokaklar bize Beşiktaş’ı özletiyordu. Yabancı gelenlere rağmen bulunduğumuz yeri keşfetmemiz, sevmemiz gerekiyordu. Alışkanlıklarımız değişti, konuşmalarımız değişti. Babam iş dönüşü Nazar Pastanesinden profiterol getirmeye başlamıştı; annem de yemek sonrası ıhlamur demlemeye… Odamın penceresinden baktığımda gündüz binaları; gece yıldızları izliyordum. Mutluyduk…
Sevebilmek, tanıyabilmek, kabullenebilmek için sabretmiştik. Sessizliğin içinde bekliyorduk… Durumun hoşnutsuzluğunu birbirimize yansıtmıyorduk.
**
İlk gençliğimi Cihan’ın ellerini tutarak yaşadım. Konuşmadan anlardık birbirimizi. O’nun nelerle mutlu olacağını bilirdim, benim nelerle öfkeleneceğimi bildiği gibi… İnciten sözlerden kaçınırdık. Mutluyduk…
Yıllar geçti, birbirimizden gitmek zorunda kaldık. Resimlerimizi, şarkılarımızı, diş fırçalarımızı karton kutuların içine yerleştirdik. Yalnız ve mutlu olacağımızı umut ediyorduk.
Cihan bana yeniden geldiğinde çok iyi bildiğim Beşiktaş sokaklarında yürüyor gibi hissettim kendimi. Bazen hafızam beni yanıltmıyordu, nereden gidersem karşıma ne çıkacağını tahmin edebiliyordum. Tanıdıktı, güven veriyordu. Cihan’a yaklaştığımda, nasıl yaşadığına yakından baktığımda Şişli’ye yeni taşındığımız günleri hatırlıyordum. Tanımadığım, kalabalık, ürkütücü, güvensiz… Garip bir çelişkiydi bu…
**
O gece durup düşünmeden Cihan’ın arkadaşlarıyla tanışmak yanlış bir karardı. Beklemeliydim, önce yeni evimi tanıyıp sonra sokaklarında yürümeliydim.
**
“Kadının en büyük düşmanı kadındır” sözüne inanmadım hiçbir zaman. O gece beni öfkelendiren Gamze’nin samimiyet dışı hareketleri değil Cihan’ın buna izin veriyor olmasıydı.
**
Anladım… Karşımda benim hatırladığım Cihan yok, bambaşka biri var. Yola çok erken çıktık, yeniliklerimizi tanımadan… Öyle ya bildiğimiz gibi olsaydık Cihan da bilebilirdi benim neden gitmek istediğimi, tepki gösterdiğimi… Biliyorum, değişiyoruz. Murathan Mungan’ın dediği gibi “yıllar çiçeklerimizi soldururken zehrimizi artırıyor”.
Feraye Demir – Yüksek Topuklar
Tüm Yazılarımı Okumak için Buraya Tıklayın!