Tabii bunların yanında kalbinde aşkı taşıyan, beynine aşkla hakimiyet sağlayan kadınlar, mutluluğumu ve acımı paylaştıklarını anlatan mailler, yorumlar göndermişti.


Başlangıçta dış dünyaya kapalı, yüzeysel olarak yazarım, duygulara çok fazla yer vermem dediğim yolculuğuma şimdi; yüzlerini görmediğim ama yıllardır tanışıyor gibi samimiyetle yaşadıklarımı anlattığım, anlattıklarıma kıymet verip düşüncelerini paylaşan dostlarımla devam ediyorum. Her birinize içtenlikle teşekkür ediyorum. 


Cihan’ı içimde yaşatırken, var olmasını isterken, “çivi, çiviyi söker” diyenleri dinleyip ruhumun ait olmadığı, olamayacağı bedenlerle mi tanışsaydım? Bir kafede oturup yemek yerken “biraz kendinden bahseder misin? Hangi müziklerden hoşlanırsın?” gibi birbirinden saçma, sözde tanıma sorularına mı maruz kalsaydım? Cihan’a hırslanıp artık O’nu umursamadığımı göstermek için duygusal hiçbir bağım olmayan herhangi bir adamla flört edip, elime dokunduğu anda Cihan’ı aldatıyor hissetmenin ağırlığı altında ezilse miydim? Bin kere pişman mı olsaydım?


Kalbim, ruhum, ellerim, tenim Cihan’a duyduğum hasretle yanıp tutuşurken, nefes almıyorken sırf etrafımdaki insanlar beni küçümsemesin diye “Unuttum” mu demeliydim? İçimin inanmadığını dışarıya mı yansıtmalıydım?


Evim tertemiz, hiçbir yere borcum yok, istediğim kitapları ve kahveleri satın alabiliyorum ki bana göre zenginlik budur, annemle çok sık görüşüyorum, kapısını çalabildiğim ve bana kocaman kucak açan dostlarım var, şimdiye dek hiç olmadığı kadar iş hayatında başarılıyım, fazla kilolarımdan kurtuluyorum, aynaya baktığımda güzel bir kadın görüyorum. Tüm bunlara rağmen gece yastığa başımı koyduğumda uyuyamıyorsam, gözlerimin önüne Cihan üşüşüyorsa, sabah uyandığımda içimde karanlık varsa, bunun sebebi Cihan’sa elbette ki sorunun kaynağıyla yüzleşeceğim. Bu sayede sorularıma yanıt bulabilir, emin olabilir, durumu kabullenebilirim.


Çok küçükken, annem ve babamla dışarı çıktığımızda etrafa bakarken onlardan uzaklaşmış, kaybolmuştum. Tam hatırlamıyorum 7-8 yaşlarında olmalıydım. Korkmuştum hem de çok korkmuştum. Bir daha onları göremeyeceğim korkusu kalbimin hızla çarpmasına neden olmuştu. Kaybolduğum yere bir şekilde dönüp annem ve babamın beni bulmasını bekledim. Geldiler ve beni aldılar. Toplamda en fazla 1 saat süren kayboluş, hayatımın gelecek günlerini derinden etkilemişti. Kendimi bildiğimden beri ne kaybettiysem ölüsünü ya da dirisini bulacağım diye zorlandım…


O sabah Cihan’ın yanına giderken her iki olasılık için hazırlamıştım kendimi. İtiraf edeyim “Neden geldin?” deme ihtimalinin “Hoş geldin” demesinden daha yüksek oranda olduğunu biliyordum. Her ne olacaksa ben onu gözlerimle görmeliydim. Evet, kediyi merak öldürür ama merakı gidermeden yaşamaya çalışmak da ölüm provalarına neden olur bana göre…


Ben, aşıklık sıfatıyla bağlı olduğum, ayrı kaldığım için kahrolduğum adamı görmek, sözlerini duymak, gözlerinin içine bakarak konuşmak istedim. İçten içe beni sarmasını dilesem de söylediklerinde O’na hak verdim. Ben değil miydim ilk ilişkimizde ansızın Marmaris’e gidip Cihan’dan kaçan? Ben değil miydim Cihan’ın tüm iyileştirme çabalarına karşı, ansızın evinden gitmek isteyen, Cihan’dan kaçan? Ödüllendirilmeyi beklemem trajikomik bir istekmiş…


Cihan’a, başkalarının ve en önemlisi Cihan’ın gözünde ne durumda olacağımı dikkate almadan, düşüncelerimi paylaşmak için gittim. Hem Cihan artık benim hayatımda olmayacaksa ne farkeder beni gururlu ya da gurursuz bilmesi? Ölünün arkasından sorulan “Nasıl bilirdiniz?” sorusuna, düşünmeden hep bir ağızdan “iyi bilirdik” denilir ya; ölüye ne faydası vardır acaba iyi bilinmesinin? Giden gitmiş…


Heyecan ve aşkı birbirine karıştırmadan ama ikisini de bir arada yaşamak isteyen, ruhunu doyuran adama bağlanan, “seni yalnız ben mutlu ederim” sözüne inanmış bir kadınım ben… Kendimi en çok Cihan’da gördüm, kendimi en çok Cihan’da tamamladım, büyüttüm… Biraz saygı, biraz vefa, biraz sevda ama en çok sevgi ve aşk var…


Belki de ben O’nu hak ettiği gibi “güzel” sevemediğim, kalbimde ona kocaman bir minder sunamadığım, O’nu rahat ettiremediğim için suçluluk duyuyorum. Yapamadıklarımı yapmak istiyorum, hayata yeniden gelip Cihan’ı yeniden sevmek ister gibi…


Demir Demirkan’ın şarkısındaki gibi: var mı aşktan öte? Varsa sen söyle!


Feraye Demir – Yüksek Topuklar
ferayedemir@gmail.com

Tüm Yazılarımı Okumak için Tıklayın!