İstemeden verilen molalar neden bu kadar zor? İstemeden nasıl mola mı verilir? Sağlığınız, parasal durumunuz, kariyeriniz, özel hayatınız ya da sorumluluklarınız zorlar bir gün sizi molaya. Yapacak bir şey yoktur. Durmak gerekir. Zorunludur insan durmaya. Her zaman alışageldiği şeyleri yapamamaya başlar. En ufak günlük aktiviteler bile ne önemli ve değer katarmış meğer hayatına.

Düşünür… Ne zormuş meğer düşünmek? Ne tehlikeli yollara sürüklermiş insanı? Korkmaya başlar. Çaresiz hisseder. Ya kaybolursa? Oyun dışına atılmış hisseder. Ya hiç oyuna geri dönemezse? Ne katkı sağlıyordur hayata artık? Ya kendine? İşe yaramazlık duygusu sarar her bir yanını. Her gece sorularla dalar uykuya. Uykuları delik deşiktir. Her sabah erkenden kalkar iç sıkıntısı ile. Oysa daha önce uyku sanki bir hazineydi ona.

İstemeden uzaklaşınca insan günlük koşturmadan, sadece hayatının kontrolünü değil, kimliğini de mi kaybediyor? Kimliğimiz hayatta yaptıklarımız ya da yapabildiklerimiz midir? Kimliğimiz sahip olduklarımız mıdır?

Oysa siz karar verirseniz bir mola almaya hayattan… Ama karar diyorum. Tercih etmek diyorum. Zorunlu hissedip kendini, mola vermek değil. Gerçekten isteyerek tercih etmek… Tatil değil mola. Geri çekilmek hayattan.

Ne dinlendiricidir o mola… Sanki üçüncü gözünüz açılır birden. Sanki kulaklarınız dört açılıverir. Sanki hisleriniz güçleniverir. Farkındalık denen o bulut sizi kapsayıverir.

FARKINDALIK… Ne güzel ne huzurlu bir şey… Neler ıskalamışım dersiniz kendi kendinize. Dinlemeye başlarsınız hayatı. Her ses başka bir anlam kazanır sizde. Duyarsınız artık çünkü. Ağaçların sallanırken çıkardığı ahenkli sesi, denizin dalgalarını, gülen insanları duyarsınız. Koklarsınız hayatı. Mis gibi çimen kokusunu, leziz bir yemek kokusunu koklarsınız. Görmeye başlarsınız her ayrıntıyı. Uçan martının ilahi denge ile süzülüşünü, insanın gözündeki muhteşem ateşi, çiçeklerdeki gizli güzelliği görürsünüz. Hissedersiniz… Rüzgârı hissedersiniz… O eşsiz ferahlığı. Ve nefesinizin farkına varırsınız en önemlisi. Her bir nefes alıp vermenin kutlanması gereken bir şey olduğunun…

Asıl kimliğinizi keşfedersiniz. Siz ne mesleğiniz, ne hayattaki rolleriniz ne de paranızla bir değer kazanıyorsunuz. Siz sizsiniz. Siz en kıymetlisiniz. Bunu ne alabilir elinizden?

Bu güzellikten çıkmak kolay mı? Böyle bir mola bitsin kim ister? Ama almalı insan bu farkındalığı yanına ve yine dalmalı hayatın içine. Koşturmalı, çalışmalı yine. Üretmeli. Ama arada bir kafasını kaldırıp mavi gökyüzüne bakmalı. Uçan martıyı yakaladı mı havada?

Figen BIYIK – Yüksek Topuklar
Figen@yuksektopuklar.net

Tüm Yazılarımı Okumak için Tıklayın!