Tam şu an, kocaman nefes alıp bu satırları yazmaya başlarken, elime bakıyorum. Bir hafta önce sıyrılan derimin yerini, kendini yenileyen doku alıvermiş. Ancak sıyrılan yer de belli, yara izi de…”Her şey aşikâr!” diyorum kendi kendime…” Her şey net ve gizlenemez. Artık iz bırakmadan iyileşemiyor yaralarım…”
Tam şu an, bir adam, bir hastane bahçesindeki bir banka çökercesine oturuyor ve düşünüyor: “ Bu nasıl başıma geldi? Neden ben? Çocuklarım ne olacak? Ben şimdi ne yapacağım?”. İçindeki duyguya odaklandığında anlıyor ki çok üzgün, ama aslında korkuyor. Gelecekten, yalnızlıktan, belirsizlikten korkuyor.
Tam şu an, bir genç kız sevgilisinden gelecek bir telefon mesajını beklerken, bilmem kaçıncı kez telefonunu kontrol ediyor ve derin bir “Of!” çekiyor. İçi heyecandan kıpır kıpır, hem umut dolu, hem sabırsız.
Tam şu an, yaşlı bir teyze namazını bitirmiş, tespihini çekerken evlatlarını düşünüyor. İçinin huzurla dolması gereken tam şu anda, o hüzünlü ve endişeli: “Acaba bu akşam ararlar mı? Bu hafta sonu ziyaretime gelirler mi?”
Tam şu an, genç bir adam ofisinde çalışırken saat çok hızlı ilerliyor gibi hissediyor. İçi sıkılıyor, baskı hissediyor ve sıkışmış hissediyor. Çünkü bir işi kısa süre içinde yetiştirmesi gerekiyor. O işi bitirince, bir başkası gelecek; biliyor. “ Kilit durumdayım. Arayamadım hiçbir kıymetlimi. ” diye düşünüyor hüzünle. Aynı anda da kendi kendine soruyor endişe ile: “Bu ayki ciro ne olacak?”. Ve tam şu an, o adama çok kıymet veren bir genç kadın o adamı düşünüyor: “ Beni sevmiyor ki aramıyor. Aramalarıma dönmüyor.”
Tam şu an, bir sevimli bebek ilk adımlarını atıyor yalpalayarak. Bakıcısı heyecanla o sırada çalışan annesini arıyor. Anne sevinç çığlıkları atarken telefonda, bir yandan da hüzünle düşünüyor: “ Oğlum büyüyor ve ben neleri kaçırıyorum. Değer mi?”.
Tam şu an, bir adam kızının elini sımsıkı tutup göğsüne çekerken, son nefesini veriyor. Kızı ağlayarak babasının üstüne kapaklanıyor, evde ağıtlar yükselirken, herkesin belki de giden adamın da aklından geçen bir düşünce sallanıyor odadaki havada: “Her şey bu kadar mıydı?”. Bir ömür bitiyor sessizce. Ve tam şu an, bir bebek bir yerlerde ağlayarak doğuyor. Anne heyecanlı ve yorgun. Doğumhanede herkesin aklında aynı düşünce : “ Yeni bir hayat başlıyor! ”.
Tam şu an, depremden hasar almış evlerine giremedikleri için, naylondan yapılmış bir derme çatma barakada çok kalabalık bir aile yaşam mücadelesi veriyor. Titreyen elleri morarmaya yüz tutmuş minicik çocuklarını gören baba, hastanede yatan minik kızını düşünüyor. Yapılması gerekenleri büyük bir beceriksizlikle yapmayanlara isyan etmek yerine, durumu asalet ve dinginlikle kabul ederken, sadece dua edebiliyor : “ Allah’ım bana kızımı bağışla!”.
Tam şu an, masamdan kalkıp pencereyi açıyorum. Gökyüzünden akıp geçen bulutları izlerken düşünüyorum: “Anlar, sadece anlar var olan… Önemli olan da bu anların farkında olmak. ”
Figen Bıyık – Yüksek Topuklar
figen@yuksektopuklar.net
[b]Figen,
Yazınızı içim titreyerek okudum. Çok nazik bir konuya çok içlice değinmişsiniz gerçekten. Duyarlılığımızı arttırdınız.[/b]
Hayatın bu denli içinde ve bir o kadar da dışarısında durup bakabilmek büyük bir meziyet. Her “an”ın aslında bir armagan oldugunu hatırlattıgınız icin tesekkürler.İyi ki varsınız.
korku insanın cehennemi…..
Tam su an, ben sizin yazınızı okurken kimbilir kaç insan ağlıyor, gülüyor, bağırıyor sinirleniyor, sıkılıyor, kahkaha atıyor, düşüyor, üşüyor,,,,,,,,…….Çok güzel anlatmissiniz hayata dair herseyi. Yüreğinize, elinize saglık.
“İnsanların çoğu kötüdür…”(Pirineli Bias MÖ 6-7.yüzyıl)İnsanların çoğu kötüdür (MS 21. yüzyıl)
Önemli olan fark yaratabilmekti ama olmadı, yapamadık…