Geçenlerde iki bayan, bir sanatçı dostumun çalıştığı mekana eğlenmeye gittik. Gecenin ilerleyen saatlerinde, yanımızdaki masada bir hareketlilik başladı. Garsonlar, ellerinde gül yaprakları dolu tabaklarla masaya geldiler. Çiçekleri kadının başından aşağıya döktüler. Olayın daha önceden bilen sanatçı dostum, “benimle evlenir misin” adlı şarkıyı söylemeye başladı. Adam, kadının önünde diz çöktü ve evlenme teklif etti. Hepimiz gülümsedik ve alkışladık.


Orada bulunan kadınların hepsi, içten içe hafif bir kıskançlık duymuşlardır mutlaka. Evlilik teklifi alan kadının, adam için hislerini bilmem elbette mümkün değil. Ancak aklımdan geçen, eğer sadece hoşlanıyor olsaydı bile, o gece kalbi sevmeye terfi etmiştir.


Çoğumuzun başına buna benzer olaylar gelmiştir. Birini sevmeden önce, ne kadar sevildiğimize bakarız. Karşımızdaki kişinin, bizim için neleri göze alabileceği, neleri feda edebileceği, yüreğimizin sıcaklığını etkiler.


Ancak bu noktada bizi bekleyen bir tehlike vardır. Sevildiğimizi gördüğümüzde, içimizde oluşan o keyifli duyguların adı sevmek midir, yoksa egomuzun okşanması mı bize o hazzı verir? Sadece sevildiğimiz ve bir erkekten güzel hareketler gördüğümüz için kalbimizin yağları eridiğinde, sevdiğimizi zannetmek; ileride yaşanacak büyük hayal kırıklıklarına sebep olabilir.


Sevilmek, hepimiz için son derce keyifli bir duygu olmasına rağmen; sevmeyi bir nedene bağladığımızda, gerçekten sevebildiğimize emin değilim.


Sevme kapasitenizi geliştirmek, kalbinize bu egzersizi ne kadar yaptırdığınızla ilişkilidir. Sevmek eylemi, öğrenilir. İşe kendinizi sevmekle başlarsınız, sonra çevrenizdekileri seversiniz. Ne kadar çok sevebilirseniz, o kadar büyürsünüz.


Biraz düşünürseniz, aslında ne kadar sevgiye aç büyümüş olduğumuzu bulursunuz. Ataerkil toplumlarda oluşan otoriter baba kavramı, pek çok kız çocuğu için sevgi dilenciliğinin başladığı noktadır. Çoğumuz sevgisini gösteremeyen ailelerde büyütüldük çünkü onlara da öğretilen buydu.


İşte o yıllardan beri, içimizde hiç büyümeyen bir çocuk var; sevilmeyi bekliyor. Önce almak ve gerekiyorsa vermek peşindeyiz. O yüzden kendi içimize yolculuklar yapmak, kendimizi keşfetmek bu kadar önemli. İçimizdeki gizemleri çözdükçe, ruhumuzun da dinginliği artacak. Daha fazla sarılacağız hayata, daha çok üreteceğiz ve hiçbir şarta bağlı kalmadan tüm benliğimizle yaşayacağız. O zaman gerçek özgürlükle tanışacağız. Anlayacağınız, biz sevilmek derdindeyiz; oysa bir kalbin asıl ödevi sevmeyi öğrenmektir!


Candan Ünal

Yüksek Topuklar Aşk & İlişkiler Editörü

candan.unal@yuksektopuklar.net

*Tüm hakları Yüksek Topuklar.net’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.