Güne iyi bir başlangıç için geceden hazırlıklara başladım. Sıcak bir banyo yaptım, hafif nemli tenime lavanta yağı sürdüm, saten pijamalarımı giydim, tarçınlı süt içtim, yatağıma temiz çarşaf serdim, üzerime kalın bir battaniye örttüm. Baba kucağındaymış gibi sıcacık ve güvenle uyumak istedim. Hayret ki düşünce balonları beynime üşüşmeden gözlerim kapanmaya başladı. Uyudum. Kuş tüyü gibi uyandım.
**
Ofise gittiğimde Cihan’ı arayıp anahtarları göndermesiyle ilgili konuşmayacağıma dair kendime söz verdim. Her zamanki gibi zaafım sözümü tutmamı engelledi. Cihan’ı aradım. “Benim bildiğim ilk iş gününde çiçek gönderilir, çok yaratıcısın kreatif bir çalışma olmuş seninki” dedim. “Zamanlamam yanlış oldu, gönderdikten sonra fark ettim. Özür dilerim” dedi. “Keşke hiç yapmasan da özür dilemesen” dedim. “Beni suçlama lütfen” dedi. “Kapatmam gerekiyor” dedim.
**
Öğle yemeğinden sonra ofis telefonum çaldı. Yine resepsiyondan arıyorlardı ve beni görmek isteyen biri vardı. Bu kez Cihan olacağını düşünmedim. Bekledim. Biri geldi, çiçekçi. Büyük bir saksının içinde orkide çiçekleri geldi, Cihan’dan… Üzerinde bir not vardı: “yeni işinde başarılar dilerim, selamlar. Cihan“. Bir daha okudum, “selamlar” yazmış, göstermelik bir “sevgiler” bile değil…
**
İşten çıkıp zorlu bir trafik macerasından sonra evimin sokağına geldim. Kucağımda orkide çiçekleriyle evime uzaktan baktım. Durup bir nefes almak isterken yanımdan bir araba geçti yüksek müzik sesiyle. Issız Adam filmiyle farkına vardığım Semiramis Pekkan’dan “Bana yalan söylediler” şarkısı çalıyordu. Öylece durdum, ne olduğunu anlamaya çalıştım. İlahi bir kompozisyonun içindeydim sanki… Ben, evim, orkideler ve bana yalan söylediler… Bilge Karasu gibi mazlum edebiyatı yapıp kendimi acındıracak değildim ama bu nasıl bir durumdu? Anlayamadım. İşaret mi, özet mi, abartı mı, algı da seçicilik mi? Bilemedim.
**
Eve girdiğimde orkidelere misyon yüklemeye karar verdim. Eğer orkidelere hayat verebilirsem, kendim olmayı başarabileceğim dedim. Evimin en sevdiğim köşesine yerleştirdim, her bir çiçeğine dokunup sevdim. Şimdi sıra çiçekleri göndereni arayıp teşekkür etmeye geldi dedim. Cihan’ı aradım. “Bugün gönderdiğin orkideler için teşekkür ederim” dedim. “Rica ederim, orkide mi gelmiş?” dedi. “Evet, bilmiyor musun?” dedim. “Asistanıma söylemiştim çiçek göndermesini demek orkide seçmiş” dedi. Durdum, duramadım. “Cihan sana artık ne söyleyeceğimi bilmiyorum, lütfen bir daha beni arama” dedim. “Neden böyle söylüyorsun?” dedi. “Lütfen kapat, sesini duymak istemiyorum” dedim. En yakın koltuğa yığıldım…
**
Hazır mevsim sonbaharken bir Cihan temizliği yapayım istedim. Çekmeceleri, dolapları karıştırdım. Topladıklarımı önüme serdim. Her birini teker teker değerlendirdim.
Bir adet metre: yaşadığım onca olaydan sonra boyumu ölçüsünü alayım diye olabilir mi?
Bir adet Talcid: Cihan’ı düşünürken mideme ağrılar saplandığında içeyim diye olabilir mi?
Bir adet Erkan Oğur albümü: O içli sesi her duyduğumda mahvolayım diye olabilir mi?
Bir adet lacivert tişört: gördüğümde Cihan’ı hatırlayayım, içim yansın ve Talcid içeyim diye olabilir mi?
Bir adet beyaz tişört: kumaşı incecik kalmış, yırtılmaya yüz tutmuş olmasına rağmen giydiğimde Cihan’ı hissedeyim diye olabilir mi?
Bir adet dalgalandım da duruldum: gülerken ağlayayım diye olabilir mi?
Bir adet hızlı çarpan kalp: Cihan’ı hep yaşatsın diye olabilir mi?
Feraye Demir – Yüksek Topuklar
ferayedemir@gmail.com
Tüm Yazılarımı Okumak için Buraya Tıklayın!