Sonbahar akşamlarında yürüyüşe çıkardık. Koluna girdiğim anda güçlenirdim, büyürdüm. Senin yanında olmak, senden bir parça olmak dünyanın en yüce duygusuydu.
Başkalarının utanç dolu düşüncelerine rağmen benim var olmamı göz aldın. Belki de hayatında en çok beni istedin. Her sabah beni uyandırmaya kıyamayıp uzaktan severken, izlediğini hissedip uyanmam bir işaretti…
Bana yetişmeye çalıştın, benimle birlikte yaşamaya… Sırf ben seviyorum diye sütlü kahve içiyordun. Ben sevmiyorum diye sakallarını kesiyordun. Benim hoşuma gidiyor diye seninle eğlenmeme izin veriyordun. Ben güleyim diye hiç umulmadık yerlere notlar bırakıyordun. “Çabuk gel, darbe var!”, “Fazla üzerime gelme!”, “Sıcak yerde saklayın”… Anlamını sadece bizim bildiğimiz şifreli mesajlar ve yine sadece bizim gülebildiğimiz sözler…
Şarkı söylerken seni dinlemek için gösterdiğim özeni değerli sözlerin için gösteremiyordum. “Bu adam sana göre değil”, “düzensiz yaşıyorsun”, ”sana zarar verecek bir şeyler alıyorsun ve bu beni üzüyor”… Üzerinden zaman geçince ve ancak yaşayınca anlayabildiğim sözlerin…
“Sana küçük bir dünya gerekiyor” dedin. “Beni başından atmaya mı çalışıyorsun?” dedim. “Acele etmemiz gerekiyor” dedin. Benim küçük bir dünyam oldu, 1 hafta sonra güneş terk etti, kapkaranlık oldu…
Omzuna yaslandığım, elim kolum yara içinde geldiğim, sarmalandığım, affedildiğim, sinirlendirdiğim, üzdüğüm, mutlu ettiğim, unutturduğum, hatırladığım…
Bilirdin birbirimiz için ne kadar kıymetli olduğumuzu… Sen gittin, şimdi sadece ben biliyorum.
Arkadaşım, güneşim, sığınağım, babam…
Feraye Demir
ferayedemir@gmail.com