Bir yola giriyorum, karşıya bakıyorum. Bir zamanlar, senin yürüyüp bana geldiğin yoldan, şimdi tek başıma geçiyorum. Seni düşünüyorum, neler düşündüğünü… Aşkın en güzel halini yaşarken hızlıca; aşk acıtmaya başladığında ellerin kaşlarında yürümüş olabileceğini canlandırıyorum içimde…

 

Bir an ama sadece bir an seni görebileceğim ihtimali düşüyor aklıma, düşünmeden yürüyorum. Belki ofisinin kapısından çıkarken seni görebilirim, belki ben seni fark etmeden sen beni görebilirsin, bana seslenirsin kıvranışıyla bir duvarın arkasına saklanıyorum. Hayret ediyorum, çok uzun zaman sonra ilk kez bu kadar yakınım ve ilk kez bu kadar uzak hissediyorum. Yine de gözlerim seni arıyor, kalbim acımak için seni bekliyor. Göremiyorum, bekliyorum. Kendimi günlerdir aç kalmış, yağmurdan ıslanmış, kirlenmiş bir kedi gibi hissediyorum. Ev kedisiyken çeşitli nedenlerle sokağa düşmüş, evindeki sıcaklığından mahrum kalmış çaresiz bir kedi gibi…

 

Bir umut ama sadece bir umut parçalara bölüyor beni. Biliyorum oysa seni görsem, yaralarımı dindirmeyecek yeniden acıtacaksın… İnatla, seni görmek isteyişimi anlamaya çalışıyorum. Cevap bulamıyorum, seni de bulamıyorum. Bir an ama sadece bir an gözlerim doluyor, gözlerimden ateş parçaları akıyor, kalbime saplanıyor, yakıyor, acıtıyor… Kendime kızıyorum. Sen diyorum neden üzülüyorsun, kim için acı çekiyorsun? Tam ağlamak üzereyken “beni acıtabiliyor” diyorum ve iç sesim yanıt veriyor: canımı acıtmaktan başka ne yaptı ki? Başka ne yaptı?

 

Eve yürüyebilecekken gücümün kalmadığını hissediyorum. Hemen kendimi yorganın altına saklamayalım, hissiz kalmayalım… Taksiye biniyorum ve peşimde şarkıların olduğunu fark ediyorum. Feridun Düzağaç’ın söylediği şarkı yankılanıyor: beni bırakma! Ne sen beni bıraktın, ne ben seni bıraktım… Öylece sessiz sedasız, klasik bir ayrılık konuşması bile yapmadan ayrı düştük ya birbirimizden… Ona yanıyorum…

 

Çok sevdiğin kokum var ya, onu değiştirdim… Artık senin yanındaki gibi kokmuyorum. Tenim değişmişken, kokum değişmişken benim ellerimde gökyüzü olsa, sen beni bırakmasan ne olur ki ya da ben seni bırakmasam? Olmayınca olmuyor işte… Anlıyorum…

 

Belki güneş bi gün ikimiz için doğar
Belki korkuları hayallerimiz boğar
O masal günü gelinceye kadar
Susuyorum , susuyorum
Susadıkça yüzün düşer aklıma
Korkar oldum düşlemekten
Adını anarım çoğalır sesim
Konuşmaktan düşünmekten özlemekten

Gel bak bir elimde gökyüzü var hala
Ötekinde kayıp giden yıldızlar la la
Korkular da benim umutlar da
Beni bırakma

Kimse kimsenin herşeyi olamaz-mış
Di’li geçmişten tek yaramsın sen
Sensiz kimsemiyim kimsesizmiyim bilmem ,
Hiç bilmek istemem hatta düşünmem…

 

Feraye Demir – Yüksek Topuklar
ferayedemir@gmail.com

Tüm Yazılarımı Okumak için Tıklayın!