Şimdi nerede olduğunu ve ne yaptığını merak etmediğim Cihan, sözün başlangıcında durabilir. Nisan ayının son günlerinde, ofisinde ziyaret edip gördüğüm Cihan, “geçmişte yaşananları olduğu yerde bırakalım, hayatlarımıza ayrı devam edelim” önerisinde bulunmuştu. Egomun zedelenmesinden ötürü durumu kabullenmeyip, elde etme savaşımı sürdürmüştüm. Çok sonraları anlıyordum ki savaşarak aşk yaşanmıyordu, ağaç diplerinde kendiliğinden çıkan otlar gibiydi aşk: Biraz yağmur, biraz güneş, biraz toprakla varlığını sürdürmeye devam edebiliyordu.
Sessizlik ve yalnızlıkla geçen günlerin sonrasında “son bir kere görüşmenin” kimseye zararı olmayacağına inanıyordum. Telefon rehberimden sildiğim numarasını, hiç unutmadığımı fark ederek tuşladım. İki kez çalma sesini duydum, cevap verdiği anda telefonu kapattım. Vakit kaybetmeden yeniden aradım. “Merhaba, ben aslında konuşacaktım ama cevap vermiyorsun diye düşündüm” dedim. “Evet?” dedi. “Benim adım Feraye” dedim. “Şuan konuşmak için uygun bir durumda değilim, daha sonra olur mu?” dedi. “Peki, hoşça kal” dedim. “Görüşürüz” dedi. Kalbim, göğüs kafesimi delip geçti ve korkuyla birlikte yaşadığım heyecanla öleceğimi sandım.
Uygun olduğu zaman arayacak mı, görüşmek istediğimi söylediğimde kabul edecek mi, eğer görüşürsek nasıl tepki verecek, bu yaptığım doğru mu sorularından bir bohça hazırlayıp yanıma aldım. “Bir koltuk köşesinde yaşlanalım” dediğimiz koltuğa uzandım, telefonumu yastığın altına koydum. Bekliyorum, aramasını bekliyorum. Zaman geçiyor, zaman geçmiyor, şarjım bitip kapanmasın diye telefonumu kontrol ediyorum, arama sesi gelmiyor, markaların gönderdiği reklam mesajları bile gelmiyor, telefonum taştan duvara dönüşüyor.
Bilgisayarımı kucağıma alıyorum. MSN açıp arkadaşlarımla konuşuyorum, neler söylediğimin farkına varmadan… Siteleri dolaşıyorum, müzik dinliyorum, fotoğraflara bakıyorum ama nedense aklıma e-maillerimi kontrol etmek gelmiyor… Arkadaşım dürtüyor: belki mail göndermiştir!
Evet, yarım yamalak telefon konuşmamızın hemen sonrasında bana yazmış. Diyordu ki: “geçmişe bakıp benim de gülümsediğim olaylar var ama hepsi orada kaldı. Yeniden görüşüp konuşmamız doğru olmaz. Pişmanlık güzel bir duygu değil. Umarım sen de geçmişi bırakıp geleceği düşünerek yaşıyorsundur. Selamlar. C.”
Ellerim buz gibi, gözlerim renkleri ayırt edemiyor, kalbim pervane gibi dönüyor, beynim parçalara bölünüyor. Defalarca yazdıklarını okuyorum, hiçbirinde anlam değişmiyor. Evet, Cihan beni unutmuş, görmek istemiyor, benimle konuşmak istemiyor, içinde Feraye olan her durumun yanlış ve hatalı olduğuna inanıyor.
Önceden olduğu gibi düşündüklerimi, hissettiklerimi içimdeki yorgunluk kumbarasına atmak istemedim. Ben de yazdım. “Lütfen, beni geçmişe saplanıp kalmış, şimdisinden hiçbir şeye sahip olamamış bir kadın olarak görme. Çünkü bu beni üzer. Konuşmak istediğim herhangi biri değil, sensin. Anlatmak istediklerim vardı, yeni bir ilişki başlatalım diye aramamıştım.”
Dağlardan büyük bir gün geçti. Dağlardan büyük bir gün daha geçti. Dağ, dağa kavuştu, cevap gelmedi. Yakın arkadaşlarımı aradım, anlattım. Ön görüsüne inandığım biri “pazartesi gününe kadar ses çıkmazsa, kapat artık bu konuyu” dedi. Kaderimle pazarlığa giriştim, “lütfen pazartesi gününe kadar konuşmuş olalım, bir daha sözünü etmeyeceğim” dedim.
Yeni bir cevap geldi: “Mail trafiği yoğun olacak gibi görünüyor. Perşembe günü akşamüstü buluşalım. Bir kahve içer sohbet ederiz ama sadece bu kadar.”
Feraye Demir
Yüksek Topuklar – Köşe Yazarı
bence ağaç diplerinde çıkan mantar gibi aşk,çekici olsada zehirleyici bir tadı war malesef 🙂
YA SEN KADAR GÜZEL BİR İNSANSIN!
yazının devamını sabırsızla bekliyorummmm
Yine o eski okuma heyecanı içindeyim Bu anlattıkların war ya içimi garip bir hale bıraktırıyor Cihandan geriye ne kaldı şu anda o zamanları nasıl geçirdin çok uzun yaz merak ediyorum…
Aşk biterken bu kadar çok bilinmeyenli denklem olmak zorunda mıydı? Ve söylenecek o kadar çok sözün içte yaşaması reva mıydı Her şeye rağmen son bi konuşmayı hak etmeliydi aşk bu kadar nankörce terk edilmemeliydi yürekler
Çok sonraları anlıyordum ki savaşarak aşk yaşanmıyordu, ağaç diplerinde kendiliğinden çıkan otlar gibiydi aşk… hergün yazarsın umarım hergün bu heyecanı yaşamak istiyorum benn:)
herzaman böyle olur zaten. sebebı ne olursa olsun gorusmek ıstıyosun, karsındakı sana donup bakmıyor bıle. neden yasandı bıttı hoscakal, bu sozu soylemek onlara kolay gelır. gercekten seven son cırpınıslarını yapar, unutmamalı der gecen onca guzel gunlerı. ama olmaz, gecmıs olsada ıcınde gusel tutmak ıstersın ama herkes senın kadar sevemez, ıcınde tutmak ıstemez, vakıt ayırmaz, yeterınce sevmez. onlar sevılmek, askı yasamak ıcın degıl anı yasamak ıcın bırlıktedırler…
Slm feraye yaz öncesi yazılarını büyük bir merakla bekliyor ve okuyordum. Sanki seni çok yakından tanıyan birimişim gibi üzüldüğünanlar üzülüyor,sevindiğin zaman ise ben de seviniyordum. Umarım cihan çıkmazından bir an önce çıkar ve layık olduğun mutlluluğa kavuşursun. Herşeyin gönlünce olması dileği ile…..
o kadar özledik ki seni ve yazdıklarını..sabırsızlıkla bekliyorum iyi ki geldin iyi ki yeniden bizimlesin..
ferayecıgım hoşgeldın canım yazılarını ve senı cok özledık tatlım