Çelişkiler içinde bir karmaşık ruh hali. Bedeni ruh haline eşlik ediyor… Kamburlaşıyor. Suratı asık. Asıldıkça asılıyor. Değil gülümsemek, nefes almak bile zor geliyor. Sonra kendine diyor ki: “Bu çemberi tersten yaşatsam ne olur kendime?”

 

Önce omuzlar geriye ve dimdik bir sırt ve karın içeride… Baş dik ve yüzde bir gülümseme. Hatta kocaman bir kahkaha yükseliyor. Gülüyor her hücresi ile… Ama ruhu? Ruhu gecikmeli de olsa bu gülümseme kampanyasına katılıyor. “Hayat dediğin nedir ki?” diyor kendine. “Nedir, nedir?” Hiç zorlanmadan geliyor cevap bir seferde: Sadece “bir nefes”.

 

Her nefes alış ile dirilip, her nefes veriş ile öldüğünü düşünmek korkutucu geliyor ilk anda insana. Ama işin gerçek yüzünü kavrayınca yaşama coşkusu yükseliyor; çünkü her nefes yeni bir fırsat demek ki… Her nefes ile yeniden başlanabilir hayata… Sil baştan… Başlamalı hep yeniden…

 

Kimi zaman bulutlanıyor insanın hayatı… Ama bulutların arkasında güneş var bilmeli… Bulutlar çekilince rüzgârla, tüm parlaklığı ile çıkacak o güneş ve ısıtacak tüm hücreleri; bunu bilmeli. Sadece seyirci kalmalı o bulutlu anlara… İzlemeli o bulutları, akıp giderlerken gökyüzünde. Negatife geçmeden, öyle izleyerek kalabilmeli… Üzülmeden ve güneş çıkacak bilerek… Güneş çıkınca da izlemeyi bilmeli ama. Isınmanın tadına vararak, kutlayarak ama yine seyirci kalmayı başararak.

 

Surat asmak neden? Kime surat asıyoruz? Şikâyet neden? Kimi, kime şikâyet ediyoruz? Sadece susmalı o anlarda. İçindeki acıyı, gökyüzündeki bulutların geçişini izler gibi izleyerek susmalı… Suskunluğun, aslında asıl “şifa” olduğunu bilerek susmalı. Acısının güce, acısının şefkate, acısının sevgiye dönüşümünü izlemeli sessizce… Dönüşecek… Emin olmalı… Güneş bulutun arkasında, unutmamalı!

 

Sessizlikle izlerken acısını kişi, bedenini eğitmeli ki ruhuna yardım etsin. İşte o zamanlarda daha dik durmalı, daha çok gülmeli.  Güneşin tekrar güleceğinden ve ısıtacağından emin olarak gülmeli… “İçimden gelmiyor ki!” dememeli.

 

Sadece gülmeli, ruhunun da bedenine eşlik etmesini beklemeli ve görmeli. Korkmamalı, tüm hücreleri ile güvenmeli yaşama. Her nefes ile gelen yeni fırsatlara inanmalı. “Ye, Dua et, Sev” kitabındaki Endonezya’da yaşayan bilge Ketut’un dediği gibi: “Gülümse… Yüzünle değil sadece tüm bedeninle… Karaciğerinle bile gülümse…”

 

Figen Bıyık – Yüksek Topuklar
figen@yuksektopuklar.net