Sen Benim Canımsın, Ben Sensiz Nasıl Yaşarım?


Ne olur, sevgilim yarın gelse de elimi tutsa yahut pencereden bakışını uzatsa, ayın on dördü gibi parlak olan yüzünü bana gösterse… O canıma canlar katan sevgili, kapıdan içeri girse de, insafsız ayrılığın bağladığı elimi. Ayağımı çözse, beni kurtarsa; ona derim ki: “Ey benim canım, ey benim hayatım, senin canına yemin ederim ki, sensiz hayat pek tatsızdır, pek manasızdır. Sensiz işret hoşuma gitmiyor. Beni sevindirmiyor, şarap bile sen olmayınca beni mest etmiyor.


Nazlanır da; “Git, benden ne istiyorsun? Senin sevdan bana bulaşır da ben de sevdalanırsam diye senden korkuyorum.” derse, ben de kılıcı, kefeni alır önüne korum. Yere kurbanlık koyun gibi yatar, boynumu uzatırım da, derim ki: “Eğer seni rahatsız ediyorsam, başını ağrıtıyorsam, kılıcı al, hiç acımadan için rahat olarak boynumu kes gitsin…”


Sevgilim, sen çok iyi bilirsin ki, ben sensiz yaşamak istemiyorum, ölüyü dirilten Allah’a yemin ederim ki, ölüm bana ayrılıktan daha tatlıdır, daha hoştur. Benim seni nasıl sevdiğime inanmıyor musun ki, benden yüz çevirdin? Sana her zaman “Düşmanların sözleri asılsızdır, iftiradır.” demiyor muydum? Sen benim canımsın, ben cansız nasıl yaşarım? Sen benim gözümsün, ben gözsüz nasıl görebilirim?


Bana Ayrılığını Gösterme, Ayrılığın Pek Taş Yüreklidir!


Göz de, akıl da, can da giderse gitsin, sen gitme! Bence seni görmek, onlardan daha iyidir. Yeter ki, sen gitme! Güneş de, gök de senin gölgene sığınmışlardır. Eğer şu gökyüzü, şu yıldızlar giderse gitsinler, yeter ki, sen gitme!


İman ehlinin hepsi de son nefeslerinde imanlarından ayrılmaktan korkarlar. Ey iman padişahı! Benim korkumsa, senin gitmendendir. Ne olur sen gitme! Sen gitme, gidersen benim canımı da al beraber götür. Eğer beni bu sofradan alıp kendinle beraber götürmeyeceksen, gitme!


Ben seninle beraber olunca, cihanın her cüzü bana bahçedir, bostandır. Sonbaharda bahçenin, bostanın güzellikleri gitse bile sen gitme! Bana ayrılığını gösterme, ayrılığın pek taş yüreklidir. Ey güzelliği yüzünden taşın bile lal olduğu sevgili, sen gitme.


Zerre de kim oluyor ki; “Ey güneş gitme!” desin? Kul da kim oluyor ki;  “Padişahım gitme!” demeğe cesaret edebilsin? Fakat sen ab-ı hayatsın. Bütün insanlar da o ab-ı hayatın içinde yüzen balıklardır. Keremin pek boldur. İhsanına son yoktur. Merhamet et, kerem buyur da gitme!