Oturdum bilgisayarın başına, Arzu yeni yazıyı sayfaya sokmuş mu? Okurlardan gelen yorum ve mailler, ne yazılmış, ne demişler? Öyle tatlı bir heyecan ki sormayın.
Enerjim tavan yapmış. Havadandır. Çoğu insanın aksine ben bayılırım kış aylarına. Yağmur yağsın, şimşek çaksın, fırtına çıksın. Balık burcunun genetiğinde mi var acaba? Su olsun da ister yerde, ister havada… Milat(kedim) bile şaşkınlık içinde seyrediyor beni. Koynumda yatıyordu, sıcacık; “yahu annem ne yapıyor bu saatte,miyav” diye düşünüyor olsa gerek. Kaç kişi söyleniyordur şimdi kim bilir? Hem pazartesi, hem hava yağmurlu, dışarıda trafik, üst baş kirlenecek. Bana hava hoş diye düşünenler olmuştur. Değil, yani hava bana göre gerçekten hoş da, deyim anlamında değil. Rolleri değiştirdiğimiz zamanlar da var.
Siz lapa lapa karı cam kenarından seyrettiğinizde, ben sahneden kan ter içinde inmiş, tesisat toplansın da yola çıkıp evimize varalım diye çok uzun geceler geçirdim. Yollar buz tutar, araç çalışmaz, gecenin o saatinde Allah rızası için yoldan bir kul geçmez. Karanlığın vahşi güzelliği gibi dursa da bizim meslek, çok zordur.
Neyse, konumuza dönelim. Birden şu geldi aklıma, en son ne zaman güneşin doğuşunu izlediniz? Beni saymayın, ben hep güneşi doğurduktan sonra yatıyorum. Bir çeşit bekçilik yapıyorum da sayılır sizin için, ya bir gün gelir de doğmaz ise diye bekliyorum. Kim haber verecek? En son ne zaman yağmur damlaları yüzünüze vurduğunda şemsiye açmadınız? En son ne zaman sabah yolda tanımadığınız birilerine, “günaydın”, çöp toplayanlara “kolay gelsin”, çiçek satan Çingenelere “hayırlı işler” dediniz?
Bunları yapan azınlıkla mutlaka bir yerlerde karşılaşmışsınızdır. Hatta onların o güzel enerjileri sinirinizi de bozmuştur. Öyle ya bu insan bu kadar mutlu dolaşıyorsa, ya aşıktır; ya derdi yoktur. Vardır! Aşık olma ruh halini bir kenara koyalım, mutlaka derdi vardır. Dünya üzerinde derdi olmayan yoktur. Kimi küçük, kimi büyük. Herkesin bir sıkıntısı var. Onun da kira derdi, ödenecek faturası, hastası, kredi kartı ekstresi, ayrılık acısı, özledikleri vardır. Ama işin sırrı büyü!
Yaşama büyü böyle yapılır. Tebessüm ederek. Ruhunuzda başkaları için güzel dilekler besleyerek. Dualar bile başkaları için edildiğinde, kendiniz için istenilenden daha fazla tutar. Enerjinizi yüksek tutmak, evrenden mucize çağırmaya yol açar.
Tesadüfler, mucizeler, güzel haberler, sonsuzlukta yoğrulmamış şekilde dolaşır. Yolu bulmaları için de bir haritaya ihtiyaçları vardır. Mutluluk ve iç huzurunun adı da işte bu haritadır. Kim onlara yol gösterirse, koşarak gelirler.
“ Aman be Candan, öyle saçmalık mı olur? Senin tuzun kuru, bak benim şu derdim var, gel benim yerime geç de sen mutlu ol.” Sanki şu anda bazılarınız bunu söylemek istiyor bana. İyi de bugüne kadar diğer yolu denediniz ve sonuca ulaşabildiniz mi? Bir kere de bunu denemekten ne zarar gelir? Ayrıca benim bir bildiğim var, ölümden başka her durumun bir çaresi vardır. Kendi geçmişinize bir göz atın, neler atlattınız. Elbette, yaşarken, içindeyken ağırdır. Katlanılması zordur. Ama her şey geçer.
Hadi bugün bir değişiklik yapalım. Yok sayalım dertleri, sıkıntıları. Çaresizliğimize gülelim hatta. Dışarıdaki yağmura, iç şıkıntısı yerine, doğanın hediyesi gibi bakalım. Yalnız ve sevgilimiz yoksa, kendimize aşık olalım. Bugün mucize çağırma günü olsun. Çağıralım, gelirse ne ala, gelmezse hayat zaten aynı yerde duruyor.
Bu sabah dışarıda puslu ve yağmurlu bir hava var. Bana göre çok güzel, ne de olsa kurtlar puslu havayı sever. Camdan inen damlaların, o inatçı yol alışları gibi, ben sımsıkı tutundum yaşama. Gelin katılın yanıma, mutluluğu yollayalım evrene, haritasız kalmasın mucizeler. Ben torpil istesem sizden önce, ayıp olur mu? Çünkü konsantremi bozmadan yazarken, yeni bir kahve yapacak, “afiyet olsun sevgilim” diye getirecek bir abi lazım acilen benim eve!
Candan Ünal
Yüksek Topuklar Aşk Editörü
candan.unal@yuksektopuklar.net