Yabani hissediyorum, biraz da ürkek… Sanırım yaralarımı iyileştirmeden hayata karışmak korkutuyor beni… Hayır, en güvendiğimden aldığım darbeden etkileniyorum, O böyle yaparsa herkes yapabilir diye düşünüyorum. Aklımca, kendimi korumak istiyorum…

**

Müşteri ve ajansların “etkinlik” adı altında bir araya toplandığı ancak körler sağırlar birbirini ağırlar modunda kendi tanıtımlarını yaptıkları bir fuara katıldım. Bir türlü samimiyet kuramadığım iş arkadaşlarımla şirkete ait masada bekleşiyorduk. Karşı masada, daha önce çalıştığım ve ekonomik kriz nedeniyle kovulduğum reklam ajansından birilerini gördüm. Nasıl olduysa beni tanımalarını sağlayacak kadar yakınlaşmışım onlarla, yanıma geldiler… Söz nasıl Cihan’dan açıldı, neden O’nu tanıyorlardı anlayamadan sohbetin ana konusu olup çıkıverdi. Cihan’la aramızda belirsiz bir ilişki olduğundan ve tabii ki artık sevgilisi olmadığımdan “ben de O’nu tanıyorum”  diyemedim. Onlar Cihan hakkında konuşuyorlardı, bense susup dinliyordum. Benim çalıştığım dönemde orada olmayan yani tanımadığım biri şöyle dedi; “Cihan Bey sanki hep adammış, hiç çocuk olmamış gibi geliyor bana. Düşünüyorum ama O’nu gülerken gördüğüm hiçbir sahne hatırlamıyorum. İnanılmaz sıkıcı, sert bir adam. Onun gibi biri olmayı asla istemezdim”. Şaşırdığımı belli etmemeye çalışarak dinledim. Diğerleri de O’nu onaylayan sözlerle konuşmaya devam ettiler. Cihan çok sert, ketum ve sıkıcı bir adammış.

**

İzin isteyip yanlarından ayrıldım. Durdum, düşündüm. “Beni tanımıyorsun, en sevdiğim yemeği bilmiyorsun, hayatımdan haberin yok” diyen Cihan’ı düşünüyorum. O’nu biraz tanıyanların taştan duvar olarak gördükleri Cihan’ı düşünüyorum… Gözlerimden yaş gelecek kadar beni güldürebilen, dizlerime yatıp saçlarını sevdiren, gece uyurken ona sımsıkı sarılmamı isteyen, bir bebek gibi şefkatle gözlerinin içine baktığım, pamuklara sardığım Cihan… Ben, Feraye… Ben mi tanımıyorum Cihan’ı? Gülüşünü gördüm, gülüşünden öptüm… En kuytu yerlerine dokundum… Cihan ki en yoğun duyguları yaşarken bile tek sözüyle beni güldürebildi, zekâsına hayranlık duydum. Hatırlıyorum diyeceğim ama unutmanın mümkün olmadığı muhteşem anlar yaşadım, başka kimsenin yaşatamayacağı kadar… Birbirimize karışmışız, teniyle üzerimi örtmüş, konuşuyoruz. Bir anda içimde büyüyor, nasıl olduğunu anlamaya çalışıyorum, saniyeler içinde gözlerine bakıyorum, “Pardon!”  diyor, Cihan! diyorum… Kalbim, gözlerim, tenim gülümsüyor. Kalbim, gözlerim, tenim mutluluktan gözyaşıyla doluyor, Cihan’la doluyor… Ah! Ben, Cihan’ın Feraye’si…

Şimdi birileri gelmiş bana Cihan’ın dümdüz bir adam olduğunu söylüyor ancak ben tek kelime edemiyorum.

**

Kendimden biraz zaman istiyorum, gerçekten özlemediğimi anlayabileceğimi umut ediyorum ya da kendimi kandırabileceğimi… Hayır, dayanamıyorum. Mutlaka Cihan’ı görmeliyim, konuşmayalım. “Seni yalnız ben mutlu ederim” sözünün doğru olduğunu Cihan’a söylemeliyim… Evet, O olmadan mutlu olamıyorum, mideme kramplar giriyor, kalbimde şimşekler çakıyor… Dayanamıyorum, tutunamıyorum…

**

Arayacağımı ve bir kere daha paramparça olacağımı biliyorum. Acı çekmeye nasıl da gönüllüyüm ki bilerek lades diyorum… Evet, Cihan’ı aradım. “Kelimelerin arkasına saklanmayacağım, seni çok özledim ve görmek istiyorum” dedim. “Seni görmeyi ben de istiyorum ama bugün için uygun değilim” dedi. “Ben, seni beklerim” dedim. “Can!” dedi… Mutlandım, umutlandım… Bir kere daha Cihan’ı görebileceğime mutlandım…

**

Bana göre dünyanın en samimiyetsiz hal hatır sorusu “nasıl gidiyor?”dur. İç dökümleri ardından Cihan “nasıl gidiyor?” diye bana sordu. Gündelik hayattan bahsettim, yeni bir gelişmeyi anlattım. Dedim ki; “yazılarımı beğenen bir ajans var, metin yazarlığı teklif ediyorlar. İşimde çalışmaya devam ederken onlar için metinler yazacağım.” “Öyle mi, ne kadar para veriyorlar?” dedi. “Net olarak belli değil ama kelime başı X kuruş” dedim. “O parayı ben sana vereyim, sakın öyle bir iş yapma” dedi. “Sana yine inanamıyorum, metin yazarlığından bahsediyorum, başka türlü bir meslekten değil” dedim. “Biri bana sevgilin ne iş yapıyor dediğinde ‘metin yazarı’ olduğunu mu söyleyeceğim yani?” dedi. Dedim ki: “beni aşağılayarak, ailemi aşağılayarak, yaptığım işi aşağılayarak nereye varacaksın? Yeter!”. “Ben böyleyim, beğenmiyorsan kapı açık” dedi. “Dilerim bütün kapılar yüzüne kapanır, hep yalnız ve muhtaç kalırsın” dedim.

Feraye Demir – Yüksek Topuklar
ferayedemir@gmail.com

Tüm Yazılarımı Okumak için Buraya Tıklayın!