Fiziksel özellikleri, yetenekleri oradan kurtulabilmesini sağlayabilirdi rahatlıkla, ama sıkışmasaydı… Sıkışıp kalıyor o daracık aralıkta… Yağmur, çamur, sıcak, soğuk… Mücadele edecek çok şey var. Açlık, susuzluk, halüsinasyonlar… Ve 127 saat sonunda sıkışan kolunu, kendi kendine keserek kurtarıyor bedenini. Kurban o ama kurtarıcı da o. Canı çok acıyor, her yan kan revan… Ama acıya, dökülen kana ve orada bir parçasını bırakmak pahasına kendisini özgürleştiriyor. Kurtuluyor.

 

Filmde, gerçekte yaşanmış ve tam bir kişisel kahramanlık öyküsü anlatılıyor. Ben bu kahramanca öyküyü izlerken, aslında bu tarz benzer öyküleri bu şekilde bedensel olmasa da,  hepimizin hayatlarında manevi anlamda deneyimlediklerini düşünüyorum.

 

Bazen gerçekten sıkışırız bir duruma, bir hale… Belki çıkmaz bir sokakta, belki derin bir uçurumda, belki “kör bir kuyuda merdivensiz” hissederiz kendimizi… Bazen de gönüllü esir olur insan. Gönüllü olarak kendini bağlar. Gönüllüdür esir olmaya, bile bile vazgeçmiştir kendinden, kendi özgürlüğünden. Ama esaretinin boyutunun farkında da değildir. Bazen bir kişi esir eder insanı, bazen bir iş, bazen bir eşya, bazen bir hayal… Kalıplar, kurallar, kodlamalar… Ne olursa olsun, insan artık özgür değildir. Sıkışmıştır. Gitmek ister ama gidemez ki… Kalmak zorlar, acı verir ama gidemez de… Bile bile, farkında, esaretin içinde acı çeker, ama kurtaramaz kendisini.

 

Özgürleşebilmek için,  bedelini ödemek gerekir. O zoraki ya da gönüllü esarete götüren derin duyguların bağını, kesip koparmak gerekir. Aynen kayaya sıkışan ve kurtulmayı imkânsız kılan kolu kesmek gibi.  Bedel ödeyerek özgürleşmek… Acı ve kan sarar her yanı, belki sarsılır, savrulur insan… Belki toparlanması zaman alır… Belki çok zaman alır… Ama özgürleşmek büyük ödüldür. Bedeli ne ise de ödenmelidir kuruşu kuruşuna. Çünkü özgürlük, paha biçilmez bir değerdir.

 

127 saat sonunda, sıkışıp kaldığı çukurdan kurtulan gencin yüzündeki ifade ve fondaki müzik aklımda: Band of Horses, “The Funeral” isimli şarkıyı söylerken, kendini bin bir acı çekerek, ama cesaretle özgürleştiren genç yalpalayarak koşuyor. Kanamayı durdurmak için sımsıkı sardığı kolunu tutarak ve ayaklarını halsizlikle sürüyerek… Yorgun, süzgün ama zafer kazanmış, mutlu. Kurtarma helikopterinin içinde yükseliyor ama ruhu zaten yükselmiş… Kısaca özgür!

 

Arkasında bıraktığı ve bedel olarak ödediği kolunun yarısı orada, kurtulduğu çukurda duruyor. O cenaze kalktı artık, yeni bir hayatın başlayabilmesi için. Bizi esir eden hallerin, hislerin, kişilerin ya da işlerin bize verdiği zarar ile bizden alıp götürdükleri gibi… O cenaze kalktı. O bedel arkada kaldı artık. Koşarak yürümeli parlak günlere. Yorgun, halsiz ama muzaffer… Kısaca özgür!

 

“ Her durumda, bir cenaze için hazır olacağım.
  Her durumda, bir şeye daha cenaze dendi.
  Her durumda, bir cenaze için hazırım.
  Her durum, bir mükemmel gün bir cenaze için.”

 

 

Figen Bıyık – Yüksek Topuklar
figen@yuksektopuklar.net