Beklemek zor bir şey.  Yorucu bir şey. Derin bir iç sızısı ile birlikte ama çok heyecanlı bir şey. Mutsuz bir haz. Burada takılıp kalabilir insan. Beklemede kalabilir. Hüzünlü bir fon müziği ile. Ne siyah ne beyaz. Gride kalabilir. Çünkü burada ne ararsan var. Umut var. İhtimaller var. Ya ararsa var? Heyecan var.

Ancak bu süreç bittiğinde yeni bir dönem başlıyor ve her yeni başlangıç gibi önce sancılı ama son tahlilde tazeleyici bir dönem bu.
Bekleme nasil bitebiliyor? Ya beklenilen arıyor ya da aramıyor. Ararsa ne oluyor? Ya yeni umutlar yeşeriyor yeni bir bekleme sürecine kadar ya da “Bu muydu beklediğim?” deniliyor.

Hiç böyle bir ilişkiniz oldu mu? Arasın diye beklediğiniz ve sürekli düşündüğünüz kişi arayıp, gri bölgede kalmayı tercih etti mi? Arasın dediğiniz kişi aradı evet ama hala ortam gri. Netlik yok. Hele bir de sorgulayan bir tipseniz, sorular basiyor beyninizi: Benimle ilgili ne hissediyor? Beni neden aramadı ve şimdi neden aradı? Neden tam bir netlik yok yaklaşımında? Neden ne uzak ne yakın duruyor? Sorular sorular…Bu sorular kafayı iyice karıştırınca da bu sefer gözler iyice kör oluyor. En basit şey bile ne kadar karışık artık!

Siz net bir duruş sergileyememeye başlıyorsunuz ve doğada her zaman olduğu gibi boşluklar hızla dolduruluyor. Karşı taraf kontrolu ele alıyor. Bunu size zarar vermek için yapmıyor. Sadece boşluğu dolduruyor. Kendisi icin doğru olan şekilde davranırken,  siz karıştıkça karışıyorsunuz. Bazen teslimiyeti deniyorsunuz ve “an”a kendinizi bırakıyorsunuz.. Bazen de sorular soran iç ses yükseliyor ve birden arıza oluyorsunuz. Belki çok garip zamanlarda çok garip sorular soruyorsunuz. Karşınızdakinin sinirlerini bozuyorsunuz. Lafınızla dövüyorsunuz. Çığlıklar oluyor belki de. Sesli ya da sessiz. Ya da hiç bir şey yapmadığınız bir dönem başlıyor. Rüzgarlar içinizden geçip duruyor ama siz aynısınız.  Bu dönemler ardı ardına devam ediyor. Ta ki tükenene kadar.

Ne tükeniyor? Heyecan. Ne tükeniyor? Sabır. İnsan boğuluyor, yoruluyor, kırılıyor. Tamir olmalı. Geri çekilmeli. Kabul etmeli.

En sonunda kabul geliyor. Bu ya başka birine hissedilenlerin yardımı ile oluyor ya da kafa karışıklığının birden dinmesi ile. Hani çeşme altında bardak dolunca taşar ve sonrasında suyun fazlası hep akıp gider ya ne kadar su gelse de…Aynı öyle oluyor insan. Soruların yağmuru devam ediyor ama artik o bir noktada sabitleniyor.

Bu yorucu sürece girmeden kabul gelir mi? Gelebilir. Basit düşünmeyi öğrenebilirsek gelir. Bizi aramıyorsa aramak istemiyordur diye düşünebildiğimiz anda sakinleşebiliriz. Cünkü “istekler” kişisel tercihlerdir ve kimsenin bunu değiştirebilmek için yapabileceği birşey yoktur. Zorlamak gereksizdir. Kalptedir istekler. Kalp de göğüs kafesinin içinde korumalıdır ve sadece sahibi için çarpar.
Kabul huzur getirir. Sakinlik getirir. Bardak dolmadan düzey sabitlenir. Ne boşa su harcanir ne etraf batar. Yapabilmek mümkün mü bunu? Başarabilmek? Hayir. Çünkü bu yapılmaz ya da başarılmaz. Sadece böyle olunabilir. Sadece OLMALI.

Figen BIYIK – Yüksek Topuklar
Figen@yuksektopuklar.net

Tüm Yazılarımı Okumak için Tıklayın!