Buenos Aires’e gittiğimde, gerçekten tango ile tanıştım. Başka nerede tango seyretmiş olursanız olun, Arjantin’de karşılaşınca, tangonun özünü anlıyorsunuz. Bu biraz yöresel yemeklere benziyor. Bazı şehirler kendine özgü tatları ile ün yapar ya, hani o yemeği nerde yeseniz, kendi yöresindeki tadı yakalayamazsınız, işte öyle bir durum. Arjantin’in La Boca bölgesinde doğan ve kabul görmesi çok uzun yıllar süren, isyanın, yaşam haklarının, toplumsal direnişin en güzel dışa vurumu olan tango, içinde taşıdığı ihtirastan olsa gerek, en çok aşka yakışır.
Aşkı anlatırken, aslında yaşamı anlatıyoruz. İçinde her renk bulunan bu duygu, hayatın ta kendisi. Tango da aynı renklere sahip. Kurallara, yasaklara, kısıtlamaya karşı ortaya çıkan bu dans, göz ardı edilmemesi gereken sıkı kurallara sahip. Büyük bir çelişki değil mi?
Aşkın içinde bulunan disiplin, bu dansın özünde var. Erkeklerin dans boyunca hiç gülmemesi kuralı, çiftlerin göz göze bakıyor oluşları, giydikleri kıyafet, ayak hareketleri gibi birçok maddeyle örülü olan tango, yanı sıra doğaçlamaya en müsait dans.
Ateş, kırmızı, tutku, sevişmek kelimelerini yan yana getirince, benim aklıma iki şey geliyor, tango ve aşk. Hepimizin hayatı başka renktir. Size sorsam, eminim ayrı renkler söylersiniz. Ancak tek bir renk var ki, aşkı anlatır, kırmızı ve bir dans var ki, aşkı iliklerinize kadar hissettiren, tango. Bugün neden kafayı buna taktığımı merak eden varsa, hemen anlatayım.
Bu sabah (nedense) erken uyandım. Baharın getirisi olmalı. İnternette yapılacak işlerimi hallettim, Arzu’cuğumun getirdiği step aleti ile 2 gram kadar kilo verdim, sonra güzel bir tost yaparak onları geri aldım. Vücudum kahve diye bağırmaya başladığında, mutfağa yöneldim, yetiştirmek için tüm gücümü harcadığım çiçeklerime su verdim. Balkon kapısını açtığımda güneş yüzüme vurdu, yanında hafif bir rüzgar yanağımı okşadı. Hemen balkona sandalyemi attım, fonda güzel bir müzik gerekiyordu, bu güzel sabaha tango yakışırdı. Sesini neredeyse sonuna kadar açıp, kendimi balkonda güneşe bıraktım. Kulaklarım muhteşem bir müzik ziyafeti yaşarken, ruhum artık orada değildi. Çıktım, uçtum, gökyüzünde dolaştım, insanlara gülümsedim, anılara uğradım, Arjantin’e gittim, orada tekrar tango izledim. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, yan komşum Şule’nin sesiyle balkona döndüm. Meğer o da severmiş bu müziği, iki sohbet ettik ayak üstü, Şule’ciğim baktı ki keyfim çok yerinde, kendi halime bıraktı beni gülümseyerek. Kuşlar eşlik etti akordeonun sesine, birlikte yine gezdik dünyayı.Bu sabah ruhumu uçarken gören olduysa, işte o tango yüzündendi. Ve gün muhteşem başladı.
Ancak bu müziğin tehlikeli bir yanı var. İnsanın canı şiddetli bir aşk istiyor. Kırmızı, ateşli, tutkulu bir aşk. Kana kana içilecek, boğazını yakan lezzetli bir aşk! Bugün kanıma tango karıştı. Siz bana bakmayın. Benim aşık olasım var, bir adama, boş bir salıncağa, bir çocuğun gülüşüne ya da sadece tangoya….
Candan Ünal
Yüksek Topuklar Aşk ve İlişkiler Editörü
Candan.unal@yuksektopuklar.net
*Tüm hakları Yüksek Topuklar.net’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.