Ama büyük konuşuyor mutlaka. Kocaman laflar ediyor. Çünkü bu mesele kocaman konuşmaya motive ediyor insanları. Ben de kocaman, en büyük, dev gibi konuşmak istiyorum bu konuda. Büyük büyük laflar etmek, lafımla dövmek istiyorum…

Her ilişkide öğrenmek mi, olmayanı aramak mı?

Evet, her ilişkide kendini tanır insan ve bu tanıma durumu da bir türlü bitmek bilmez. Devamlı bir süreçtir bu durum. Yahu dersiniz kendinize, ne zaman “oldum” diyeceğim. Bir türlü denmez bu oysa ki. Denilememesi de ne güzeldir aslında. Çünkü insan her ilişkide sıfırdan başlar; ama bazı konularda kendine vermiş olduğu sözlerle birlikte. Bir önceki ilişkide öğrenilenler aslında insanın karşı cins hakkında değil kendisi hakkında öğrendikleridir. Çünkü karşı tarafta kızdığınız her şey aslında sizden yansıyanlardır. Karşımızdaki insan bizi ayna gibi yansıtır;hem de nasıl net… Bu nedenle bir sonraki ilişkide bir önceki ilişkidekilerin tam zıttı aranır… Önceki adam kabadır, kibar aranır; yok adam kibarsa, “yahu adam dediğin erkek erkek olmalı” dersin. Adam aramaz sormaz, ilgili adam aranır; yok adam çok ilgilidir, bu ne denir mıç mıça… Çok yakışıklı adamla olunur, bir sonrakinde denir ki :“Erkeğin güzeli mi olur?”

Anahtar-kilit modeli

Bir hipotezim var: İlk evlilikler anahtar-kilit modeli ilişkiler oluyor. Ne demek istiyorum? Bir tarafın ihtiyaçları ile diğer tarafın özellikleri birbirini karşılıyor. “Hayatımın insanı” denen şey bu işte. Örneğin taraflardan biri egosunu yaşamak istiyorsa, diğer taraf mutlaka sevdiğinin etrafında fır dönen biri oluyor. Ya da bir taraf sevilmeye ihtiyaç duyuyorsa, öbür taraf da mutlaka ölesiye seven bir tip oluyor. Eh yani diyorsunuz bu model süper. Alan memnun veren memnun. Oysa bu çok zor dengelenebilen ve evlilik gibi sıkıntılı bir kurumda yıllarca korunması zor bir durum. Ne oluyor genellikle? Bir taraf rol değiştirmek istiyor; ya anahtar ya da kilit değişiyor ve model hemen çöküyor. İlk evlilikleri başarı ile sürdürenler ise değişimlerini birbirlerine paralel yaşayan ve bu modeli çalışır halde koruyan kişiler. Ya da kendileri dâhil herkese oynayan kişiler… Belki zorunluluklardan, belki yalanı sevdikleri için, belki de korktukları için, yok sayarak hayatlarına devam eden kişiler…

Bu modelde iflas eden ilk evliliklerden sonra yollar ayrılıyor ve bundan sonra bulunan kişilerde anahtar-kilit durumu değil de kişiliklerdeki benzer özellikler aranmaya başlanıyor. Ha bir de eski evlilikte altı çizilerek eksik olarak nitelenmiş özellikler… Sonrakinde yine deniyor insan. Yine, aynı şekilde. Bu zincir bu şekilde devam edip gidiyor.

Formül…

Tek doğru yok. Kafalar karıştıkça karışıyor. Hoşlanılan erkekler ya da kadınlar birbirinden o kadar farklı olabiliyor ki… Kimi zaman sefaletten kimi zaman saltanattan hoşlanıyor insan. Kimi zaman işkenceden kimi zaman şımartılmaktan. Ayni sözcükler başka ağızlardan başka anlamlara sahip oluyor. Dokunmalar aynı gibi ama yarattiği etkiler çok farklı.

Bunun keşke bir formülü olsa. Hani su, iki hidrojen bir oksijen ya… Hani nefis bir yemeği tutturmak için tarifler var ya… Hani harika bir kokteyl için ölçüler belli ya… Hani insan kahveyi nasil içeceğini bilir ya… Hani başınız ağrıdığında alacağınız ilaç da bellidir ya… İşte onun gibi olsa. Net olsa. Kesin olsa. Değişmez olsa. Mutlak olsa…

Figen BIYIK – Yüksek Topuklar
Figen@yuksektopuklar.net

Tüm Yazılarımı Okumak için Tıklayın!