Güzel bir kız olduğumu babamdan duyuyorum ama inanmıyorum, yalan söylediğini biliyorum. Evimizin içinde yeni bir ev yaratıyorum kendime, renkli ışıklarla sarmalanmış bir oda ve duvarlarına yazılar yazıyorum. Evet, yazmaya ilk olarak odamın duvarlarında başlamışım şimdi fark ediyorum… O an aklıma gelenler, o an dinlediğim şarkıların sözlerini yazmışım ama en büyük harflerimi “soldier of fortune” için ayırmışım… Bir yaz günü, ergenlikle vedalaştığımı düşünen babam, odamın duvarlarını boyamaya karar veriyor. Her yazdığımın, her anlamsız hatıramın üzerinden fırça darbeleriyle geçerken beni yanına çağırıyor. “Bir daha böyle yazma kızım olur mu? Üç kat boya ile ancak kapatabildim” diyor. “Peki, ama yazmazsam nasıl yaşarım ki?” diyorum. “Defterlerine yazabilirsin, hikayeler anlatabilirsin” diyor. O günden sonra defterler alıyorum, hikayeler satıyorum hatta çocuklara masallar yazmaya başlıyorum. Anlıyorum duvarın neden boyandığını ama aklımda bir soru var: Neden en çok o şarkı?
Üniversiteye başladığım yıl, biraz daha İngilizce öğreniyorum ve o şarkının sözlerini anlamaya başlıyorum, çok ama çok etkileniyorum! “Deep Purple, hayatımın şarkısını söylediğinin farkında mısın?” Ve işte o şarkıdan sonra içimde yanıp tutan yabancı bir dil öğrenme isteğinin hep şarkı, şiir ve hikayeleri anlamak için olduğunu fark ediyorum. Kader mi demeli? Şimdi, bildiğim bir dilde hikayeler anlatıyorum.
Şarkıyı kanıksamışım, içime işlemiş ve kendimi görmüşüm… Her gece ama her gece bu şarkıyla uyuyorum çünkü diyorum ya kendimi görmüşüm. Yıllar geçiyor ama çok değil; iki olmalı daha fazlası değil… Şarkıyı göstereceğim birini görüyorum, adı Cihan… O’nu gördüğüm anda “Soldier Of Fortune!” diyorum, tam karşımda duruyor… “Çok genç görünüyorsun” diyor bana… Şimdi olanlara kader mi demeli? Bana söylediği ilk söz çok genç göründüğümdü; şimdi, o şarkıdaki gibi giderek yaşlandığımı hissediyorum…
Bazen hikayelere dönüşmesi için yaşadığımı düşündüğüm anlar, bazen düşündüğüm için hikayelere dönüşebilen anlar geliyor gözümün önüne… Öyle böyle değil tam sekiz yıl geçmiş aradan… Hayatımın şarkısı, hayatımın tınısı, hayatımın dönümü, hayatımın takılıp kaldığı…
Şimdiye geliyorum; iki arada bir çölde kalmışım. Nereye gitsem, yolumu yıldızlara mı sorsam, yönümü nasıl bulsam? İçime dönüyorum, sesim öyle çok duyuluyor ki ayırt edemiyorum. Rüyalarıma güvenmek istiyorum ama her sabah baş ağrısıyla uyandırmaktan başka bir işe yaramıyorlar! Suyun altından çıkmalıyım, biraz nefes almalıyım…
Yine bir gece, yine o şarkıyı dinlerken ruhumun gücünü duyumsuyorum. Ben, özgür olmak istiyorum! Ben, hem etrafı denizlerle çeviri bir ada gibi olmak istiyorum hem de toprağın sarmaladığı bir iç deniz! Mutluluğum, ruhumun özgürlüğü, bedenimin hafifliği için bir seçim yapmalıyım ve bazen hiçbir şeye sahip olmamak gerçek mutluluktur…
Onca gel-git yaşamalardan sonra, sizi merak; kendimi sorular arasında bıraktıktan sonra cevabım hazır: artık yalnızım! Bu gerçek bir yalnızlık ve ben o şarkıyı ne kadar çok sevsem de kaderin askeri olmayacağım.
Ve eğer siz de benim gibi o şarkının sözlerini merak ettiyseniz;
Sana sık sık hikayeler anlattım bir serserinin hayatını nasıl yaşadığıma dair. Elini tutup sana şarkılar söyleyeceğim günü bekleyerek. ‘Gel yanıma uzan ve beni sev’ diyecektin ve ben tabii ki yanında kalacaktım ama giderek yaşlandığımı hissediyorum ve söylediğim şarkılar uzaklarda yankılanıyor tıpkı dönüp duran bir yel değirmeninin sesi gibi. Sanırım ben hep kaderin bir askeri olarak kalacağım.
Çoğu zaman bir yolcu oldum yeni bir şeyler aradım eskinin günlerinde. Geceler soğukken sensiz dolandım durdum ama o günlerde gözlerimin seni yanımda dururken gördüğünü düşündüm körlük kafa karıştırsa da senin burada olmadığını gösteriyor.
Ve şimdiye kadar anlattığım hikayelerdeki Cihan’ı hatırlayın: bu şarkı O’na ve bana yazılmamış mı? Yaşım on yediden fazla değilken ve daha sözlerini bile anlamazken sevdiğim şarkı benim kaderim olmamış mı? Güçlü hissediyorum ve dayanıklı… Üstelik artık göğüslerim de var ve nazik günlerimden nefret ediyorum! 🙂
Feraye Demir
Yüksek Topuklar – Köşe Yazarı
Hayalperest bir gençlik ve asi bir olgunluk, sessiz bir yaşlılık getirir Ferayeceğim.. Eline sağlık:)
Burda Da Aşk Belki Aşk Gereksiz Bişedir Keşkleler Sahip Olmamak İçib bence Hiç Kimseyi Sevmeyin
aslında insanlar hep yalnızdır ama yalnızlıktan korktukları için hep kendilerini birilerine veye biryerlere bağlamaya çalışırlar ve en büyük hata budur çünkü hepsi bigün elimizden kayıp gidecektir bunu bildiğimiz halde bağlanmak aptallıktan başka bişey değildir öyleyse bize kalan sadece kendi yalnızlığımız değilmidir bu gerçeği bilip buna göre yaşasak ne iyi edecez ama ama…..
tek kadim dostumuz yalnızlık bizi asla terketmeyen
Şarkının en sevdiğim kısmı:
many times i’ve been a traveller
i looked for something new
in days of old, when nights were cold i wandered without you
but those days i thougt my eyes had seen you standing near, though blindness is confusing,it shows that you’re not here…
o ergen yıllarında sen şarkının sözlerini anlayamasanda bilinç altın anlamış ve senin arzu ettiğin hayatın bu şarkıyı yaşamak olduğunu düşünmüş.hayaller,düşündüklerin hep kaderimiz olmuştur.buna inan.o şarkıda kendini öyle bulmuşsun ve o şarkıyı hayatına öyle katmışssın ki sana ve herkese tesadüf gelen şey aslında düşündüğünü yaşamak..