Kim bu doğan? Hayat amacı ne? Neden geldi dünyaya? Tüm bu ”varoluş sorgulamaları” şu an onun için çok uzak. Soramıyor o şimdi… Daha çok küçük, daha çok tecrübesiz, daha çok taze… Nasıl biri olacak? Neleri sevecek, nelerden nefret edecek? Ne onu etkileyecek? Ne onu mutlu edecek ya da üzecek? Hiç belli değil daha… Ama şekilleniyor, geçirdiği her saniye ile bu dünyada… Bunları bilmezken ona bir ad konabilir mi? Özünü bilmeden özne olabilir mi? Daha hiç bir şeyini ortaya koymadan, ona bir ad takılabilir mi? Öyle bir ad ki, bir “etiket” gibi ömür boyu taşıyacak. Ama geldiği dünyada, her şeyin bir adı var. Onun da olmalı… Olmalı… Olacak… Ve oluyor işte… Aile büyüklerinden biri kulağına fısıldıyor ve onun da “bir adı” var artık…
Belki de bu nedenle her şeye bir ad koyma isteğimiz… Bize de sormadan ad koydular ya…”Şu yaşadığım şeyi nasıl anlatsam, nasıl adlandırsam? ‘Hepimiz kurmadık mı bu tarz cümleleri?
Bir ad verince daha mı kolay oldu katlanmak? Bir adı olunca yaşananın, hissedilenin daha mı garantili oldu yaşanan? Daha mı huzurlu olduk? Böylece sınırları mı belirledik? ” Bak burası sınır, çerçeve bu, geçilmez ona göre!” dedik de rahatladık mı? Ya da bir ad vererek, o yaşananı ya da hissi daha mı ”var” ettiğimizi düşündük?
Artık bir adı var, artık tanınıyor. Ad verince bir şeye, daha mı net geldi bize? Daha kesin hatlı, daha belirli. Belirsizliğin bizim için ne büyük düşman olduğunu, ne çok kez itiraf ettik kendi kendimize daha önce. Ad koyup, belirsizlik girdabından mı kurtulduk yoksa?
Bir düşünün şöyle günlük konuşmalarınızı, düşüncelerinizi: Yaşadığım şey tam bir ”bozgun”…Ben tam bir ”kaybeden” im… Şu an ”çok mutlu” bir insanım… Yaşadığım şey ”aşk”…Bizim aramızdaki ”arkadaşlık” sadece… Bu tam ”bir zafer”…vs. vs. vs…
”Ad koymak” bir ihtiyaç mı? Yoksa bir kaçış mı? Güvende olma isteği mi? Korkularımız bizi ad koymaya sevk ediyor olabilir belki de… En büyük korkularımızdan biri belirsizlik korkusu çünkü. Ad koyunca riskler azalır mı? Bir yaşantının, bir hissin, bir ilişkinin adını koyduğunuzda daha mı az üzülürsünüz ya da üzersiniz? Yoksa daha büyük riskler mi doğurur ad koymak? Fırsatları kaçırmak gibi? Sorumluluklar mı yükler bize? Barındırılan potansiyeli mi öldürür? Büyük bir ”kaçış” mıdır ad koymak?
”Akışta kalıp, ad koymadan yaşamak ve yaşadığının tadını çıkarmak” daha güzel geliyor kulağa oysa… Adsız, çerçevesiz, olasılıklı yaşamak daha korkutucu, ama sürprizlerle dolu değil mi? Hem bir adı olacaksa olacaktır, sonuçta nasılsa yaratacaktır kendi adını.
Adı her neyse, yaşanandır aslolan. Hissedilen ve tecrübe edilen şey, asıl ”özne”’dir ömür cümlesinde, koyduğumuz ”ad” değil.
Figen Bıyık – Yüksek Topuklar
figen@yuksektopuklar.net