İşe giderken giymek için en güzel kıyafetlerimi seçiyorum, saçlarıma şekil veriyorum, makyaj yapıyorum; aynada gördüğüm o âşık kadına gülümsüyorum. Araba kullanırken sakinim, etraftakilere sinirlenmiyorum, trafiğin en sıkışık halinde oflayıp puflamak yerine hareketli bir şarkı açıp dans ediyorum.


Arkadaşlarımın hatırını sormak için arıyorum, doğum günü gibi özel günleri beklemeden sevdiğim birine küçük, anlamlı hediyeler alıyorum. Bir durumdan rahatsız olduğumda, durumun muhatabıyla konuşuyorum, çözüm üretmek için fikir alışverişinde bulunuyorum.


Haftanın üç günü spor yapıyorum, günde iki litre su içiyorum, sağlıklı yiyeceklerle besleniyorum, evde yemek pişiriyorum. Kitap okuyorum, yüksek sesle şiir okuyorum, denemeler yazıyorum, hayal kuruyorum ve hayallerimin gerçekleşmesi için çabalıyorum.


Hesap ederek para harcıyorum, gelecek günler için birikim yapıyorum. Geçmişe dönüp başarılarıma bakıyorum; kendimden ilham alarak kendimi yeniden inşa ediyorum. Evet, kendimden yeni bir insan yaratıyorum ve en önemlisi bunu ben istiyorum!


Eski zamanlarda yaptığım hatalara sürekli bakıp kendimi iğdiş etmek yerine o hataları neden yaptığımı ve tekrar etmemek için neler yapmam gerektiğini anlıyorum. “Evet, tarihi hatalar yaptım ama her biri şimdiki ben için adımlardı” diyerek kendimi kucaklıyorum.


Birini gönülden sevebilmek, mutlak aşkla bağlı olabilmek için önce kendimi gönülden sevmem, önce kendime mutlak aşkla bağlı olmam gerektiğini anlıyorum ve gün geçtikçe kendimi daha çok seviyorum. Harika bir başardığımda, takdir edilmek için başkalarını beklemek yerine önce kendimi takdir ediyorum. Zaman ilerledikçe kendimi tanıyor ve iki Feraye ile birlikte yaşadığımı görüyorum: biri dışarıdaki Feraye, biri içerideki Feraye… Şimdi, içerideki Feraye’ye iyi bakıyorum.


Beni görenler “sende bir değişiklik, güzellik var” diyor; gülümsüyorum. Cihan, “ne kadar olgunlaştığının, güzelliğinin farkında mısın?” diyerek beni takdir ediyor. Ben, “aferin benim şahane kızıma” diyerek kendimi ödüllendiriyorum. Bendeki bu değişimi, güzelliği seviyorum.


Onu tanıdığım günden bu yana hayatımın dönüm noktalarında yer aldığı, bana ilham verdiği için Cihan’a içten içe teşekkür ederim. Bir kere daha ama bir kere daha yumuşacık sözleriyle, yağmur elleriyle beni sardığı için onu seviyorum ama en çok da kendimi, sevilmeye layık gördüğüm için seviyorum…


Hayatımın her gününün acısıyla, tatlısıyla güzel ve anlamlı olacağına inanıyorum. Varlığıma, Cihan’ın mevcudiyetine ve en gereken zamanda bana gönderdiği için Tanrı’ya şükrediyorum.  Aşkla sarmalanmış ellerimden akan sözleri seviyorum. Sevildiğini bilen kadınların huzuruyla yaşarken aşkımı, sevgimi cömertçe sunuyorum…


Hiç çekinmeden, korkmadan Cihan’a “Bana, ‘Feraye diyorsun; sesin, ismimi okşuyor… Bin bir gece masallarından ödünç alınmış gecemizden kalan, beni esir alan ellerinin, tenimdeki gücünü arıyorum… Koyu renk bir perdenin üzerinden sızan güneş ışığı gibi gözlerindeki sakinleştiren, ateşlendiren bakışı arıyorum. Ellerim, ellerin; gözlerim, gözlerin olsun istiyorum. Yüzüme bakıyorum, yüzüme dokunuyorum ve parmak uçlarım arzuyla filizleniyor.


Sana, yaşadığım gövdenin kapısını açmayı ve oradan içeri girdiğinde yürümen için sıcak bir yol yapmayı istiyorum.  Seni istememin en yalın halinin bu olduğunu anlıyorum. Ah, evet hiç durmadan, konuşmadan, başka duraklarda oyalanmadan seni almak, sahibin olmak olmak istiyorum. Bana kendini ver, senden bunu istiyorum! Mutlak teslimiyetle kendini bana ver, buna hazır mısın? Değilsen de seni alacağım!” diyorum.


Hiç çekinmeden, korkmadan bana “Feraye, aç kendini, daha da aç; beni kendi kuyuna al, o dipsiz derinlikte kayıtsız şartsız kaybolayım; varlığın beni ta diplerimden kışkırtmasa bunu yapmazdım; aç kapıyı, aç, dimdik soluklarla gelen diri rüzgâr gibi gireyim pencerelerinden.” diyor…


 

Feraye


Feraye Demir
Yüksek Topuklar – Köşe Yazarı
ferayedemir@gmail.com

Tüm Yazılarımı Okumak İçin Tıklayın!