Banyonun küçük penceresinden sızan kasvetli ışık kalbimi sıkıştırıyor. Bir güne daha “yine mi yok?” diyerek başlamanın acısıyla kıvranıyorum. Çok garip değil mi? Gözlerimi açtığımda aklıma ilk gelen yaşıyor olmam değil onun yokluğu…

 

Mutfağa yürüyüp kahvem için su ısıtıyorum, sigaramı yakmak için çakmağımı arıyorum ama bulamıyorum. Tadını değiştireceğini bilerek ocağın ateşiyle ilk sigaramı yakıyorum. Bilgisayarımı açıyorum. Pozitif şarkılar dinlersem iyi hissedebilirim derken elim masanın üzerinde duran Erkan Oğur’un albümüne gidiyor. Siyah bir kapağın üzerinde “gülün kokusu vardı” yazıyor. Doğru, gülün kokusu vardı, akşamların büyüsü vardı, sabahın sarı ışığı vardı…

 

Bülbülüm altın kafeste türküsü yankılanmaya başlıyor… Melankolikliğimi tamamlıyor.

 

Bülbülleri har ağlatır
Aşıkları yar ağlatır
Ben feleğe neylemişim
Beni her bahar ağlatır
Ben sana aldanamam yarim
Ben sana dayanamam

 

Böyle olmayacak, konuşmalıyım diye düşünüp evin içinde cep telefonumu arıyorum. Şarjı bitmiş, kapanmış. Belki de defalarca beni aradı deyip telaşlanıyorum. Şarja takıp telefonumu açıyorum. Peş peşe 4 tane mesaj geliyor.

 

Bir mucize olsa Teşvikiye’deki evi yeniden ister misin?

 

Benim sevgilim olmak ister misin?

 

Sevgilim olmasan da benimle görüşmek ister misin?

 

Bugün bana gelmek ister misin?

 

Bu nedir şimdi? Aklım karışıyor, bilemiyorum.

 

Feraye Demir
ferayedemir@gmail.com