Bir adamla tanışıyorum. Yaşı 35, yolun yarısı denir ama ilk kez yürüyormuş gibi heyecanlı ve coşkulu. Kelimeleri süslemeyi öğrenmiş, kendini tanımış… Kırılma noktalarını biliyor, mutluluklarını da… Bir kızı var bir de karısı… Hayatındaki kadın sayısı yetmezmiş gibi beni de almak istiyor yanına…

 

Gece yarısı ellerimden tutuyor, pembe bir gül takıyor saçlarıma. “Bahar, kıskanır seni “ diyor. Gülümsüyorum. Aklım karışmış, henüz farkına varamadığım mantığım yüksek sesle konuşuyor. “Bu adam evli uzak durmalısın” diyor. İç sesimi değil serseri ruhumun sesini dinliyorum.

 

“Karımla kardeş gibiyiz, yıllardır ayrı yatıyoruz” demiyor. “Bazen her şey yolunda giderken başka birini de sevebilirsin” diyor. İnanmak istiyorum, inanıyorum. Benden daha özgür gibi yaşıyor, çekinmiyor. Unutuyorum evli olduğunu… Genç bir erkek gibi aşkını yaşıyor çekinmeden… Kıskanıyor, özlüyor, seviyor…

 

Günler geçiyor. Hem mutluyum hem suçluluk duyuyorum. Aramızdaki günahı, aşkı kimseye anlatamıyorum. Duyacağım ilk sözün “yuva yıkanın yuvası olmaz” olacağını biliyorum. Sadece âşık olduğumu, kimsenin aile saadetine göz dikmediğimi, mutluluklarına gölge etmek istemediğimi anlatamayacağımı biliyorum.

 

Kaçamak saatlerde görüşüyoruz, saniyelere saatleri sığdırıyoruz. Heyecanlıyız, yüzümüze bakarken içimiz titriyor. Konuşmazsak eksik hissediyoruz, yarım… Peri masalı değil bu diyorum, mutlu sonla bitmez… “Korkma” diyor ben hep hayatında olacağım…

 

Son kez olduğunu bilmeden onu görmeye gidiyorum. Söylemek istediklerimi bir peçetenin üzerine yazıyorum. Masasının üzerine bırakmaya niyetlenirken vazgeçiyorum.

 

Günler geçiyor, günahımız öğreniliyor. Telefonda konuşuyoruz. “Birileri duymuş ama soran olursa lütfen sen böyle bir şey olmamış gibi davran” diyor. Onca yaşanmışlıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmak… Beni en çok bu kırıyor…

 

Peri masalı şöyle bitiyor; “Evli evine, yalnızlık kalbine”

 

Feraye Demir