Odadan çıkıyoruz, asansöre binmeden önce dönüp anneme bakıyorum. Ellerini birleştirmiş, dudaklarını sıkıyor, gözlerini kapatıp açıyor… Dönüp sarılmak istiyorum ama kendimi tutuyorum…

 

Masaya uzanıyorum, etrafımda büyük makaslar var, korkuyorum. “Lütfen kaldırın bunları” diyorum. Doktorum geliyor. Elimden tutuyor, “sen duygusal bir çocuksun” diyor. Kolumda bir ağrı hissediyorum, sayı saymaya başlıyorum ve uyuyorum.

 

Yüz yıl uyumuş gibi uyanıyorum, ağrılarım var. Gözlerimi açıyorum, nerede olduğumu anlamaya çalışıyorum. Annemi görüyorum, hüzünlü gözlerle yüzüme bakıyor. Farkına varmadan ağlamaya başlıyorum. “Cihan beni çok seviyor, aslında harika biri” diyorum. “Anestezi etkisiyle saçmalıyorsun” diyor annem. Yeniden uyuyorum.

 

Doktorum geliyor. “Hava güzel, sağlıklısın ve güzel bir yürüyüşü hak ettin” diyor. Annem gülümseyerek bakıyor bu kez. “Hadi önce güzel bir yemek yiyelim sonra da yürüyelim kol kola” diyor.

 

Hastaneden çıkıyoruz, Emirgan’a gidiyoruz. Sahilde bir çay bahçesine oturuyoruz. Aslında ben tam olarak oturamıyorum, canım acıyor. En rahat edebileceğim duruşu bulmaya çalışıyorum, sandalyenin kıyısında duruyorum.

 

Ben, bir kere daha yağmurun altında kollarımı havaya kaldırıp yeniden doğduğumu hissediyorum. Biraz kadın gibi biraz bebek gibiyim… Öyle sözde değil ciddiyetle ölümün kıyısından dönmüş olabileceğimi düşünüp dramatikliğe artık yer yok diyerek vazgeçiyorum.

 

Ben, duygusal çocuk yeni bir hayata yeni bir bedenle başlamanın heyecanını yaşıyorum… Denize bakıyorum, babamın suretini görüyorum. Sağıma bakıyorum, annemin yüzünü görüyorum. İkisi de gülüyor bana… Yeniden bir aradayız. Sanki yine odamın penceresinden kiraz ağacının dallarının uzandığı Beşiktaş’taki evde gibiyiz. Mutluyuz, aileyiz, biriz…

 

Feraye Demir – Yüksek Topuklar
ferayedemir@gmail.com

Tüm Yazılarımı Okumak için Tıklayın!