Nasıl da doğru değil mi? Acısı olan kadınlar, tırnaklarını sıkıca geçirir hayata… Zihnini meşgul etmek için çalışmaya kapatır kendini, algılarını açar…
**
Reklam sektöründe çalışan bir arkadaşım, Türkiye’nin en iyi reklam ajanslarından birinin yıl dönümü partisine davet etti beni. Hem son gelişmelerden haberdar olmak hem de yeni insanlarla tanışmak için partiye katıldım. Çeşitli kişilerle çeşitli konular hakkında konuştum. O gece ilk kez gördüğüm bir kadınla kafa kafaya bir tartışmaya girdim. O’nun anlattıklarının tam tersinde olan inandıklarımı sesim titremeden, tereddüt etmeden sıraladım. Baktım ki konuşmanın nabzı fazla yükseliyor, yanından uzaklaştım.
Partiden çıktığımızda konuştuğum kadının, yıl dönümünü kutlayan ajansın medya planlama direktörü olduğunu öğrendim. Tabii öğrendiğim sadece bu değildi, politik olamayışımın bana güçlü bir bağlantıyı daha kaybettirdiğiydi… Dedim ki; şimdi ben bu ajansa iş başvurusunda bulunsam, özgeçmişim kadının eline geçse doğrudan reddeder beni…
**
Partiden sadece 2 gün sonra rehberimde kayıtlı olmayan bir numara arıyordu beni. Tahmin edebileceğiniz üzere reklam ajansının medya direktörü X Hanım’dı. O gece benimle konuşurken reklamcılıkla ilgili görüşlerimden etkilendiğini, ofislerinde daha detaylı görüşmek istediği söyledi. Kısa bir şokun ardından, görüşmemizden çok memnun olacağımı belirttim ve tarihi belirledik.
**
“Kısacık” başlıklı yazımda kısacık anlattığım gibi çalışmaya başladım. Garip ama beni mutlu eden, üretken olabileceğim bir işteyim… X Hanım’ın yardımcısı olarak göreve başladım. Şimdilik bir nevi “şeytan marka giyer” modelinde çalışıyoruz ama durumdan şikâyetçi değilim.
**
Ve gelelim beni terk eden Cihan’a… En sevmediğim ilişki halindeyiz şuanda… Arkadaş mıyız, sevgili miyiz belli değil. Arada bir telefonda konuşuyoruz. Ben tam duygusal bir şeyler söylerken konuyu değiştiriyor. Tam o duygusal bir şeyler söyleyecekken konuyu değiştiriyorum. Öyle belirsiz, öyle garip bir haldeyiz…
**
Cihan’ın işe başladığımdan da haberi var tabii ki. İşimin daha ilk günü plaza girişindeki resepsiyondan arayıp “Feraye Demir, sizi görmek isteyen biri var” dediler. Umutsuz yaşayamıyorum ya gelenin Cihan olduğunu düşündüm. Bekledim, bekledim… Yukarı bir çıktı. Cihan değil, Cihan’ın şoförü! “Feraye Hanım, Cihan Bey bunu size vermemi istedi” diyerek bir zarf uzattı. Evet, içimden bir mektup olabileceği geçti ama zarfı elime aldığımda ağırlığından dolayı öyle olmadığını anladım. “Peki, teşekkür ederim” diyerek Cihan’ın şoförünü gönderdim. Odama geçip zarfı açtım… Zarfın içinden evimin anahtarları çıktı. Yani, Cihan artık benim evime gelmeyecekti ve bu anahtarların artık onda olmasına gerek yoktu.
Bravo! Gerçekten bravo! Can nasıl acıtılır, ilk iş günü nasıl mahvedilir o kadar iyi becerdi ki! Benim bildiğim ilk iş gününde çiçek gönderilir, ev anahtarları değil…
Hani derler ya 30 senelik evli olsan da adamın her gün yeni bir huyunu öğreniyorsun, şaşırıyorsun diye. Cihan da çok ama çok sağ olsun 7 yıldır tanıyor olmama rağmen beni şaşırtıp, acıtmayı başarabiliyor. Nasıl aklına geldi acaba ilk iş günümde anahtar göndermek? Kendimi tuvalete kilitleyip en az 20 dakika çıkmadım ağladım da Cihan’ı arayıp tek kelime etmedim.
Ne diyecektim ki?
Feraye Demir – Yüksek Topuklar
ferayedemir@gmail.com