Ne zaman sessiz ve yalnız kaldığımı hissetsem; dost eline uzanır gibi kitaplarımdan birini seçiyorum… Tomris Uyar, Edip Cansever, Turgut Uyar ile iyi demlenmiş bir bardak çayın tadına varır gibi konuşuyoruz. Yaşarken, bana geç kalmış olmalarına üzülsem de yazdıklarını, miras bıraktıkları için mutlu oluyorum. Her zaman söylerim ya; söz uçar, yazık olur diye iyi ki yazmışlar da yazık olmamış…
Uzun ve dar mutfağımda, her akşam güzel yemekler pişiriyorum. Bir kısmı kedimin damak tadına uyuyor ve masaya bir tabak daha ekliyorum. İnsan gibi karşıma oturuyor, konuşurken beni dinliyor. Yemeği bittikten hemen sonra her zaman yattığı koltuğuna geçip kendini temizliyor. Nane’nin iç disiplinine hayranlık duyuyorum.
Soğuk su musluğu bozulmuş küçük banyomda, ruhumu ve bedenimi dinlendiren duşlar alıyorum. Bornozuma sarınıp çıktığımda ise banyo kapısının önünde Nane’yi buluyorum. Birkaç adım yürüyüp yatak odasına varıp, kendimi yatağın üzerine bırakıyorum. Saniyeler geçmişken; Nane geliyor ve üzerime kuruluyor. Yeni eve taşınınca kedimin huyu değişti: sudan çok korkardı şimdi ise suyla mutlu oluyor. “Kimse değişmez” diyoruz ama görüyorum ki bu kural kediler için geçerli değil…
Yaşama enerjimi farklı noktalara dağıtıp dinginliğe erişmenin peşinde olduğum için evden çalışacağım bir takım işlerin arayışına girdim. Daha evvel tecrübem olan metin yazarlığının uygun olacağı kanaatindeydim ki şansım yaver gitti kısa sürede bulabildim. Düşünüyordum ki akşamları işten çıkıp eve geldiğimde salonumun köşesindeki çalışma masama otururum ve yazarım, bu sayede de yalnız kaldığımı hissetmem… Evet, yalnız kalmadığım doğru ama sakinliğim de kalmadı! Benden iş bekleyen ajansın hep acelesi var, hep metinlerin acilen yetişmesi gerekiyor. Rüyamda bile yazdığımı ama bir türlü tamamladığımı görüyorum. Bir süre daha sabredeceğim, hobimi fobiye dönüştürecekse bu işten vazgeçeceğim. Dünyayı kurtaracak kişi ben değilim ya!
Eski günlere nazaran acı ya da heyecan hissetmiyor olsam da bazen Cihan’ı çok özlüyorum, bazen aklıma bile gelmiyor… Biraz zaman geçiyor ve bunca iyi düşüncenin; pek de tekin olmadığına kanaat getiriyorum. Kendi kendime konuşmalarım sürüyor, bazen ortak arkadaşlarımın haber vermesini bekliyorum. Hiç ummadığım biri “Cihan, Amerika’da yani California’da yaşamaya karar vermiş, senin haberin yok mu?” diye sordu. Açık vermemek için “tabii haberim var, gitmeden önce bana söylemişti, dostça ayrıldık” dedim. Allah, kalbimi biliyor ya O, Cihan’dan haberi olacağını ummadığım kişinin; Cihan’dan haberim olmadığına emin olduğunu düşündüm. Nasıl desem? Sanki canımı acıtmak istiyordu, sanki “sen, ‘O’nu en iyi ben tanırım!’ diyordun ama bak nerede olduğundan bile haberin yok” der gibiydi ya da bilemiyorum ben öyle anlamak istedim… Cihan’a da helal olsun: yine beni el gibi, yabancı gibi hissettirmeyi başardı!
Feraye Demir
Yüksek Topuklar – Köşe Yazarı
ferayedemir@gmail.com
bunun böyle olacağı zaten belliydi:)
feraye hanım sizi çok seviyorum hergün bu siteye girip yeni birşey yazdınızmı diye bakıyorum.arayı bu kadar uzatmasanız çok daha mutlu olurum.
sonraki yazıyı uzatma lütfennn