Anlattıklarım hep çok yakın arkadaşlarımızın başına gelir, biz böyle ucuz numaraları asla yemeyiz ve tabii ki herkesin de böyle görmesini isteriz. Ben, hayatımda belki de ilk kez bu kadar dürüst davranarak gayet gönülü olarak o komplimanlara inandığımı söyleyebiliyorum. Düşündüğümde ise kendimden tiksiniyorum…

Cihan’ın arkasında bir evlilik bıraktığını öğrendiğimde, erkek arkadaşlarımdan birini arayıp Asmalı Mescit’e davet ettim. Ben anlatırım, O dinler sonra evlere de dağılırız diye düşündüm. İçimdeki kıskançlık, eziklik, merak duyguları ortaya karışık gelince; Cihan’ın aslında yapmadıklarını bile yapmış gibi anlattım. Sohbetimiz tam yukarıdaki gibi “senin gibi güzel bir kadın bu kaba adamda ne buluyor, anlamıyorum” tadında geçti. Anlattıkça ve onaylandıkça egom şişti, bir baktım ki Cihan’ı yerden yere vuruyorum. Gelsin mezeler gitsin kadehler derken keyfimin çakırlığı sarhoşluk seviyesine ulaşmış, farkında değilim… Biri bana olta attı, yüzgeçlerimi kanatlandırarak yanına gittim, boğazıma takıldı, içimi deldi geçti.

***

Gözlerimi açtım, tam filmlerdeki gibi bir sahnenin içindeyim. Tanımadığım bir odada, dağınık bir yatakta, yorgun hissederek uyandım. Etrafa bakındım, nerede olduğumu anlamaya çalıştım, çok sürmedi; dün gece dert yanıp onaylandığım adamın evindeydim. Neler yapmış olabileceğimi düşünmek istedim, midem bulandı. Koşarak kendimi banyoya attım, kustum.

Kıyafetlerim üzerimde duruyor ama saçım dağılmış, makyajım akmış. Evinde olduğum adamın nerede olduğunu bilmiyorum. El yordamıyla tanımaya çalışarak salona doğru yürüyorum. Bakıyorum ki “yakın erkek arkadaşım” koltukta uyumuş. Kollarını koparmak istercesine çekiştirerek uyandırıyorum. Ne oldu hemen bana anlat diyorum. Garip bakıyor yüzüme, konuşmaya başlıyor. “Dün gece çok sarhoştun, evinin anahtarının bile nerede olduğunu hatırlamıyordun. O halde seni bırakmak istemedim, bana geldik.” Peki, sonra dedim sonra neler oldu? “Nasıl anlatsam bilemiyorum ama eve girdiğimiz anda öpüşmeye başladık, sana daha yakın olmaya çalışırken ‘Cihan’ dedin bana. İsmini duyduğumda gerçeğe döndüm, seni yatağa götürdüm ve ben de salona geldim”. Her duyduğum kelime sonrasında şok olup dua ediyorum: Allah’ım lütfen bu kâbus olsun, uyanayım ve evimde olayım. Gözlerimi kapatıp açıyorum, etrafa bakıyorum, hayır burası benim evim değil ve ben biriyle öpüştüm.

Yanından hızla kalkıp toparlanmaya başlıyorum, çantamı arıyorum bulamıyorum. Telefonumu görüyorum yastığın kenarında: 50 cevapsız arama, 20 mesaj ve hepsi Cihan’dan gelmiş. Hissetti diyorum anladı benim ne kadar adice davrandığımı… Hem korkarak hem de utanarak mesajları okumaya başlıyorum. “Feraye özür dilerim, anlatmalıydım. Bu durumu annemden öğrenmemeliydin, beni affet”, “Kapının önündeyim, neden açmıyorsun?”, “Yalvarırım bir ses ver, korkmaya başladım”…

Ben sanki Cihan’ın Feraye’si değilmişim gibi benim için hiç kıymeti olmayan birine, O’nu kötülüyorum, gece evinde kalıyorum ve üstelik kalbimde sadece Cihan varken, başka birini öpüyorum. O ise gecenin bir yarısı bana geliyor, benim için endişeleniyor…
Lütfen, öleyim!

Feraye Demir – Yüksek Topuklar

Tüm Yazılarımı Okumak için Buraya Tıklayın!