Arkadaşlarım arasında boşananların hepsinin çocuğu var. Hepsi genç yaşta evlenmiş ve kısa zaman içinde çocuk sahibi olmuş. Bir ben mi akıllı çıkıp çocuk yapmadım diye konuşuyoruz bazen. Buna karar vermek zor. Ben geleceği evlendiğimin ilk yılında görebilmiştim. Her iki evliliğimde de, çocuk yapmak için acele etmedim. Aşkın tadını çıkarmak istedim. Eşimle biraz zaman geçirmek, birlikte keyifli anılar yaratmak, birbirimizin huylarını ve alışkanlıklarını öğrenmek, evliliğimi oturtmak için biraz vakit geçsin istedim. Şimdi düşününce çok yerinde kararlar verdiğimi anlıyorum.
Çocuk doğduktan sonra, elbette dünyanın en güzel varlığı oluyor. Karşılıksız sevmek, ne yaparsa yapsın sevmeye devam etmek, gerçek aşk bu olmalı! Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var. Boşanan arkadaşlarımın çoğunun eşleri, çocuklarıyla ilgilenmiyor. Tanıdığım bu kadınların hepsi güçlüler, yaşamın içinde öyle büyük mücadele veriyorlar ki, hayranlıkla seyrediyorum.
Kendilerinden daha fazla çocukları için çırpınıyorlar. Özel hayatları, sosyal hayatları sallantıda, her şeyi evlatlarına göre ayarlıyorlar. Birinden hoşlansalar, çocuğun vereceği tepkiyi, psikolojisini düşünmek zorunda kalıyorlar. Onlar iyi anneler! Üstelik cebbar, iş bitiren, her düştüklerinde bir şekilde ayağa kalkan, savaşmaktan bıkmayan kadınlar.
Buraya kadar her şey iyi de, bu derece düzgün, zeki, aklı başında kadınlar, nasıl oluyor da eşlerini seçerken sağduyularını kullanamıyorlar? Neden evlendiklerinde hemen çocuk yapmak ihtiyacı hissediyorlar? Biz kadınları kandırmak neden bu kadar kolay?
Sanırım hepimizin içinde, gelip bizi kurtaracağını düşündüğümüz bir beyaz atlı prens hayali yaşıyor. Kalbimiz, aklımızın önüne geçiyor. Yaş gençken insan kanıyor, inanıyor, daha doğrusu inanmak istiyor. Pembe panjurlu evimiz, bahçemizde cıvıldayan çocuklarımız, bizi çok sevecek bir eşimiz olacağına inandırılıyoruz. Çocukluğumuzun masalları hep böyle değil mi? Bizler iyi eş olmak için yetiştirilmedik mi?
Bazı adamların, çocuklarını yok saymasına, ilgilenmemesine anlam vermek mümkün değil. Bu kadınlar çocukları başkasından alıp getirmediler ki! Senin kanın, senin canın işte! Üstelik olan yine çocuklara oluyor. Baba var ama yok! Ölmüş olsa, en azından yokluğunu kabul edersin ama var olan bir baba, hasret çeken bir çocuk, çok acı bir tablo. Gerçekten insan merak ediyor, bu tarz adamlar vicdanlarını nerelerinde taşıyorlar?
Diğer yandan, çocuğunu bırakıp giden, hiç arayıp sormayan, annelik duygusunu kaybetmiş, zevklerinin peşine düşmüş kadınlar olduğunu da biliyorum. Az da olsa, bazı erkeklerin çocuklarına hem annelik, hem babalık yaptıklarına şahit oldum. Elin parmakları bir olmuyor! Bu baba olan ama olamayan adamlara neden çocuk doğuruyoruz? Neden evlatlarımızı boynu bükük bırakıyoruz? Onların bir babaya olan ihtiyaçlarını, yıllar geçince anlıyoruz ama iş işten geçmiş oluyor.
Benim burada değinmek istediğim şey, evlenince hemen çocuk sahibi olmaya karar vermek. Biraz düşünmek, ne kadar gözünüz kararmış olarak sevseniz de, evlendiğiniz adamın gerçekten iyi bir baba olup olmayacağına objektif olarak karar vermeden, bu işe soyunmamaktır. Gerçi bu da kavun değil ki, koklayarak alasın ama ne olur biraz daha sağduyu! Elbette kaderin önüne geçilmiyor ama yaşadıklarımızı da biraz biz seçiyoruz. Bir başka gerçek ise, insanlar değişir! O zaman evlendiğiniz adam harika biriyken, yıllar içinde değişir ve onu tanıyamayabilirsiniz. Evlilik dediğin kumar, zar hep düşeş gelmiyor. Allah herkesi doğru ve vicdanlı insanlarla karşılaştırsın…..
Candan Ünal
Yüksek Topuklar Aşk & İlişkiler Editörü
candan.unal@yuksektopuklar.net
Not: Sizlerden gelen istek üzerine zaman zaman eski yazıları yayınlıyorum. Bu yazı 2009 yılının Aralık ayında yine bu köşeden yayınlanmış, eski yazılarımdan biridir. Keyifli okumalar….
bende bosanıyorum ve cok zor bırde cocuk olsa daha zor olur allah herkese yardım etsın ve cocuklara yazık