Yazarın şizofrenliği, tarafımdan pekiyi bilinir ama bana uzak görünürdü, nihayet bu da oldu! Gündüzlerimde “yaz artık!”diyerek sağ ve sol omzuma yerleşmiş melekler var, geceleri ise okuyucuya dönüşen rüyalar… Geçenlerde uykumda bir yol gördüm, sakin sakin yürürken içimden bir his arkama bakmam gerektiğini söylüyor, dönüyorum: tanımadığım ama beni tanıyan onlarca insan toplanmış, “öyle yarısında bırakıp gitmek var mı? Neden yazmıyorsun?” diye canhıraş çığlıklar atıyorlar. Ben de korkulu gözlerle bakıp “ama ama ben yazacaktım, olmadı bir türlü” diyorum kısık sesle, rüyanın sesi artıyor ve korkuyorum. Haydi, bakalım Feraye, kendi kendine neler ediyorsun, yaz da görelim diyorum.


Belki kendinizden bilirsiniz, bazen şöyle oluyor: anlatmak istediğim çok ama çok şey varken bir türlü doğru kelimeleri bulamıyorum, sağıma soluma bakıyorum; her yanım sessizlik! Bir dostumun sözünü hatırlayıp kendime açıklama yapıyorum: “bazen hiçbir şey yapmamak, hata yapmamaktır!” Bu ne demek oluyordu? Yazılarla eş zamanlı süren hayatımdaki sessizlik, buraya da yansımış olursa; sonradan adına “pişmanlık” diyeceğim izler bırakmamış olurum diye düşünüyordum. Çünkü birkaç defa tam emin olamadığım işlere kalkıştım, sonucu hep hüsran oldu. Elbette, üzerinden zaman geçip de acısı hafiflediğinde “bunda da bir hayır varmış” diyeceğim, geçici hüsran duygusuydu. Bile bile lades durumlarından birine daha aldanmak pek şahane değilmiş, insan kendini naif hissediyormuş ve buna en çok “çok acayip!” demek yakışıyormuş.


Yazamadığım günlerde neler olduğunu konu başlıkları halinde anlatsam, sonra her birini detaylıca yazsam nasıl olur acaba? Adnan’dan ayrılamadığımı, her erkekte olduğu gibi ayrılık konuşmasındaki çirkinleşmeyi, Cihan’ı yanımda değilken özlediğimi, yine iki duvar arasında kaldığımı ve sıkışmış hissettiğimi söylesem? Kalbimin giderek nasırlaştığını gördüğümü, herhangi bir insandan gelecek herhangi bir tepkiye karşı kayıtsız kaldığımı söylesem?


Etraftan duyduğum sözler, değerlendirmeler, tepkilerden sonra inancımın zayıfladığını bilseniz? Dost diye hayatımda tuttuklarımın, acımı dinlerken mutlu olduğunu; mutluluğumu dinlerken acı çektiğini fark ettiğimi söylesem? Söz konusu beni eleştirmek olduğunda sözünü sakınmayan ve bana hep ”doğru bir hayat” kurmam için yardımcı olmaya çalışanların, benden çok daha berbat hareketlerini nefes nefese açıklığa kavuşturmalarını görmenin yarattığı hayal kırıklığını?


Söyleyecek söz çok, yakında görüşürüz!


 

Feraye Demir
Yüksek Topuklar – Köşe Yazarı
ferayedemir@gmail.com