Mevlana hazretleri ne güzel söylemiş:
Ben dostlarımı ne kalbimle, ne de aklımla severim.
Olur ya kalp durur, akıl unutur.
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne unutur.
Ama itiraf ediyorum, kimi zaman kalbimle, kimi zaman ruhumla ama bazen aklımla da sevdim seni. Tanımadığım bir modeldi erkekliğin. Geleneksel, sevimli, maço, umarsız, cüretkâr, sert… Kimi zaman yakışıklı geldin dünyalar güzeli gibi… Kimi zaman çirkin… Ama hep istedim, bırakmadan sürdürmeyi…
Görmek istemedim hiç, “aleni” olanları ya da bizim durumumuzda “olmayanları”. Korkularımdan belki… Kendimi kandırmak güvenli geldi. Sanki son şansımdın. Mantığım uygun bulmuyordu seni, ama kafamda yaratıvermiştim işte: Aslında sen olmayan bir seni.
Ne çok şey yaptın, yapmışsın… Ne hatalar, ne saygısızlıklar, ne yalanlar…
Şimdi ne hissediyorum? Üzülüyorum. Çok ve derinden. Bir o kadar da “aptal” hissediyorum kendimi. Ama “aptal” yerine konmuş olmak da öfkelendiriyor. Sana kızgınım. Kendime de kızgınım aynı oranda. Seni özlüyorum gibi de…Net değil. Net olan bir şey var ama: Özlem var ise, kafamda yarattığım, “kurguladığım seni” özlediğim. Umutlandığım ilişkiyi özlediğim…
Şimdi ne hissediyorum? İstenmemiş, tercih edilmemiş… Değer verilmemiş… Kırık kalbim, darmadağınık ruhum. Kafam ise karmakarışık. Ne yapacağım şimdi? Öfkeyle sana bağırıp çağırsam mı? Bir şey söylemeden çekip gitsem mi? Her ne yaparsam yapayım, kafam seninle meşgul. Yani benim bu halimden sorumlu adamla. Ama tek sorumlu sen misin acaba?
Kendimi bazı anlar zor tutuyorum. Zor durduruyorum. “Sabır” diyorum. “Bekle” diyorum. Gün sayıyorum. Aramanı bekliyorum yine. “Günaydın sevgilim”demeni. Seni terk ettim bu açık da… Terki terk edemedim ki.
Ne yapıyordun sen? Neden, neden, neden? Benimle dalga mı geçiyordun? Ben uğraşırken “sözde ilişkimiz” için, beklerken seni, sevmeye niyetliyken, ne yapıyordun sen? Ego’nu mu parlatıyordun? Bana söylemediğin neler var acaba daha? Büyük ihtimal ile çok şeyler… Aklına geliyor muydum, gece yastığa başını koyduğunda? Başka yumuşak yanakları öperken ya? Geliyor muydum aklına?
Kimse yaşamasın bu durumu. Kimse benim kadar yaşamasın bu hisleri. Çünkü kolay değil. Ama biliyorum ki çok kişi var bunu yaşayan. Yaşayanlar var da; yaşayanlar da benim kadar güçlü karşılasın o zaman. Benim kadar kendine ve hayatına sahip çıksın.
Kendime saygımdan bunu yapıyorum. Neyi mi? Kendime, seni kurguladığımı ve kendi kurguladığıma inandığımı itiraf ediyorum. Yasını tutuyor muyum? Senin mi? Belki… Belki de değil. Senin yasın değil bu. Kurguladığım ilişkinin, umutlarımın, kırılmış hayallerimin yası aslında.
Suçlu musun? Belki… Belki de değil. Çok umut verdin. Çünkü umut etmek istedim. Hazırdım. Seni tanımadan açtım kendimi. Güvendim. “Güven en önemli duygu sevgide”dedim sana. Bana sağlam bir duvar gibi görünüyordun. Ama baktım ki yaslanıverince… Duvar çürük. Yanılsamamsın, halüsinasyonumsun.
Suçlu kim? Evet sen, ama en çok da ben. Bunu biliyorum artık.
Şimdi ne yapıyorum? Kabul ediyorum. Her şeyi, olduğu gibi… Ve kendimi affediyorum. Kendimi kandırdığım için, kendimi affediyorum.
Seni de affediyorum. Yalanların için, saygısızlığın için, boş yere verdiğin umutlar için.
Biliyorum ki ikimiz de suçluyuz. Ama en çok ben. En çok da ben. “Mea culpa!”.
Şimdi sana veda ediyorum ve sana teşekkür ediyorum. Çünkü bana çok önemli bir şey öğrettin.
Ne öğrendim? Sevmeye ihtiyacım var evet, sevilmek kadar. İnanılmaz bir yeteneğim var benim bir de: İllüzyonistim ben. Görmek istediğim şekilde görebiliyorum her şeyi, her kişiyi.
Evet, sevilmeye de değerim, sevmeye de. Hak ediyorum sevmeyi de, sevilmeyi de. Ama şükürler olsun ki meleklerim var ve beni koruyorlar. Çıkarıverdiler kendimi yanılttığım gözlükleri gözlerimden. Yoksa bu kendimi kandırma durumum, daha ne kadar sürebilirdi? Olayların gerçek halinden çok, kurguladıklarımla ilgilendiğimi nasıl anlardım yoksa? Ne büyük bir öğreti oldu bu bana.
Yalnız değilim. Hiç değilim. Tek başıma olsam da… Yalnız hiç değilim. Sevgisizlik ne mümkün? Sadece teşekkür ediyorum olanlara ve bu veda ile yeniden yola çıkıyorum. Biraz yorgun ama daha farkında, daha güçlü. Yorgunluk dediğin ne ki? Dinlenirsin geçer, değil mi?
(Kurguladıkları erkeklere âşık tüm kadınlara ithaf edilmiştir.)
Figen Bıyık
figen@yuksektopuklar.net