Acının pelerinine bürünmüştür Can Dündar’ın dediği gibi. Yılların ötesindeki görkemli yaşamı zihninin bir yerinde, yitirdiklerine ağlar… Öyle az buz değildir yitirdikleri; on binlerce can: çocuk, yaşlı, kadın, erkek…
Ortadoğu’nun ekonomik, kültürel ve düşünsel başkentliği… Geçmişi, tarihi, dokusu… Yavaş yavaş toparlanmakta Beyrut… Savaşta eşini, çocuklarını ve tüm yakınlarını yitirmiş ve hayata bir yerinden tutunmaya çabalayan bir kadın gibi…
Lübnanlı kadın yönetmen Nadine Labaki de bu şekilde düşünmüş olacak ki, ilk uzun metrajlı filmi ‘Karamel’i kadınların gözlerinden çekmiş erkekleri büsbütün çerçeve dışına çıkarmadan. Ne savaş var içinde ne de çatışma. 2008 İstanbul Film Festivalinin açılış filmi olan ‘Karamel’in esas oyuncuları Nisrine, Jamale, Layale, Rima, Rosa ve Lili’nin ortak noktaları hem kadın hem de Beyrutlu olmaları, tabi bir de yanyana yaşıyor olmaları…
‘Si Belle’ güzellik salonunda çalışan Layale Nisrine ve Rima birbirinden çok farklı üç kadın: Layale güzellik salonunun sahibi, evli bir adama körkütük aşık… Mantığıyla hareket etmek isteyip, bu ilişkinin sonu olmadığını kendine anlatmaya çalışsa da, her yasak ilişkide olduğu gibi hayaller kurmaktan da geri kalmıyor, sevdiğini başka biriyle paylaşmak istemiyor ve acı çekiyor… Diğer yandan da ailesi ve akrabaları bir an önce evlenmesi için bastırıyorlar.
Nisrine müslüman bir adamla evlenmek üzere, ancak bakire değil. Bu coğrafyada kadın olup da kadınlığını, cinselliğini yaşamanın yasaklılığının ne anlama geldiğini hepimizin çok iyi anladığını tahmin ediyorum. Ne yapacağını bilmeden kıvranırken diğer kadınların da yardımı ve desteğiyle ‘bir kaç dikişle’ bu işi halledivermersi gerekiyor…
Rima’nın içinde bulunduğu durum ise diğerlerinden biraz farklı; Rima henüz yakın çevresine açılmamış bir lezbiyen, cinsel kimliğini yalnızca gözlerinde ve parmak uçlarında açığa vurabiliyor, güzellik salonunda…
Jamale de güzellik salonunun müdavimlerinden, bitmiş evliliğinde, çocuklarında ve çok da iyi gitmeyen kariyerinde bulamadığı huzuru ve mutluluğu orda arıyor. Bir de çevresindeki bütün kadınlar gencecikken, o henüz kaldıramadığı menapoz gerçeğiyle boğuşuyor…
Yaşamlarının farklı dönemlerindeki kadınların birbirinden çok başka hayat hikayelerini kesiştiren bu sıcacık filmde içimi en çok acıtan hikaye Rosa ve Lili kardeşlerinki oldu. Rosa orta yaşı çoktan geçmiş, güzellik salonuna komşu bir terzi dükkanı işletip bir yandan da akıl hastası ablası Lili’ye göz kulak oluyor. İki kızkardeşin de aşktan yana yüzü gülmemiş: 65 yaşındaki Rosa, Lili’ye bakmak için hiç evlenmemiş. Terzi dükkanına gelen bir müşteriyle belki de hayatında aşka ilk kez bu kadar yaklaşıyor; ama daha yolun en başında, çok istese de, ilk buluşmaya bile gidemiyor, hayattaki sorumlulukları küçücük umudun bile önünü tıkıyor…
Karamel kadınların gerçek hayatından kesitler sunuyor kısa kısa… Yorumu ise izleyiciye bırakıyor Labaki, izleyicinin her sahneden kendi yorumunu çıkarmasını isteyerek. Acı da sevinç de var filmde, yaşam tadında… “Herşey insanlar için” diyorsunuz film bittiğinde, ne önyargı var ne de suçlama Nabaki’nin hikayeyi anlatma biçiminde…. Ama alt metinlerinde geleneksel kadın erkek ilişkilerinin ve cinselliğinin sorgulamaları okunabiliyor, bu da filmi başarıya götüren özelliklerden biri. ‘Karamel’ mutlaka görülmesi gereken bir film; çikolatadan daha tatlı, yaşam tadında…
Şule Tomkinson
sule.tomkinson@yuksektopuklar.net