İsmimin yarım hikâyesi, beni buraya getirdi. “Söz uçar, yazık olur” inancıyla yazarak konuşmaya başladım. Duyduğum, söylediğim bazı sözlere yazık olmasını dileyerek kelimelerin büyücüsü olmaya niyetlendim…

 

Size, eski zamanlardan bahsedeceğim, geriye dönüp değiştirebilmenin mümkün olmadığı zamanlardan… Karanlığa yürümek gibi arkama doğru yürüyeceğim, gördüklerimi anlatacağım.

 

Sabaha karşı uyanırım, okurum. İzlemeyi değil okumayı, konuşmayı değil dinlemeyi severim. Sevdiğim dinlemelerle konuşmayı daha çok severim. Günlerce dağınık bir evde yaşarım, bir anda irkilip düzenlemeye başlarım. İnsanlar hakkında ne düşündüğümü merak ederim, içime dönerim. Yüzyıl önce gördüğüm birinin şuanda ne durumda olduğunu öğrenmek isterim. Yaralarımı severim, iyileşmelerini isterim.

 

Evet, ben Feraye! Geri geldim. Geçmişe geldim. Buradayım.

 

Öncesinden biliyorum: dünyama bir kez baktığınızda kendinizi alamayacaksınız. Merak edeceksiniz, sorgulayacaksınız, nefret edecekseniz, yaşadıklarınızı ne kadar iyi anlattığımı söyleyeceksiniz, yalan söylediğimi iddia edeceksiniz, beni seveceksiniz, adımı bileceksiniz, doğru söylediğimi iddia edeceksiniz, yaralamak isteyeceksiniz, kucaklamak isteyeceksiniz.

 

Ben gelmişken, siz adımı bilmişken yeniden aynı yola dönmeyelim… Bana, “bu yazdıkların gerçek mi?” diye sormayın. Başkalarının hayatını çalıp, edebiyata satan kelime tüccarı olarak düşünün… Çemberinin etrafına konuşlanmış insanlara, yaralarını göstermeyen bir korkak olarak düşünün… Küçük bedenine sığdıramadığı duygularını, gördüğü ilk çatlaktan sızdıran ırmak olarak düşünün. Yalnızlığını çoğaltmak için geçmişini sırtında taşımayı göze alabilen bir cesur olarak düşünün…

 

Edip Cansever’e selam olsun…

 

Günaydın!
Sabahlarınız gibidir beni sevmek, horozun renkleri gibidir
Beni sevdiniz mi yangındır artık parmaklarınız
Sizi görmüyor muyum dikkat! Trenlere çikolata yediriyorum
Bunu her zaman yapıyorum, akılla oynamak yani
Öyle trenler var ki insanı şımartıyor
Çıkıp kuruluyorum pencere yanına gel keyfim gel
En akıllı tarafımdır balıkla deniz tutmak.
Bir cümle tuhafsa dikkat! Pek tuhaftır insanın tırnak çıkardığı
Sonra da boyadığı, ne demeli sonra da kestiği
Korkum yok ben güpegündüz rakılar boğazlıyorum
Gözlerimi batırıyorum ıstakozlara
Oh ne güzel şişenin de bir anlamı oluyor böylece
Kim konuşuyor ben konuşmuyorum.

 

“Sen de kimsin? Bilemedim!” diyenler için şimdiye kadar yayınlanan içdökümlerim burada

 

Feraye Demir
Yüksek Topuklar – Köşe Yazarı

ferayedemir@gmail.com