Cihan: En bilgili, en güçlü, en güzel, en cesurdu. Öğreten, akıl veren, eğiten, koruyan, yönlendirendi. Kalbimin, ruhumun sahibiydi. Feraye: öğrenen, söz dinleyen, sahtekârlık yapandı. Cihan’ın gölgesinden, ruhsal varlığından güç alıp kendini koruyandı. Feraye, Cihan’a aitti.  Bu yüzden her “Cihan” ve “Feraye” denildiğinde, tamamen ait ve sahip olmanın hazzını yaşıyorlardı.


Hatırladıkça anladım, anladıkça hatırladım. Cesaretimi derledim, topladım ve Cihan’a yazmaya karar verdim. Onun da beni istediğinden öylesine emindim ki birkaç satır yazsam; koşarak yanıma gelecekti… Evet, O’nu istediğim kadar beni istediğine emindim çünkü ben onu yanağından öperken, o da benim saçlarımı kokluyordu…


Şöyle yazdım:


“Aklımda senden başka hiçbir şey yok. Senden başka hiçbir şey düşünemiyorum. Uyuyorum, uyanıyorum; sen varsın. Seni istiyorum! İçimde büyü, beni büyüle! Seviş benimle, yor beni!”


Böyle yazdı:


“’Hemen yanına geliyorum!’ dememi beklemiyorsun değil mi? Uzun zaman sonra birbirimizi görünce heyecanlandık sadece. Anlık bir istek bu, yakında geçecektir. Sevişmemizin mümkün olamayacağını söylemiştim sana. Çok öpüyorum Feraye.”


Şöyle yazdım:


“Eğer, hissettiklerimin anlık bir istek olduğunu düşünüyorsan; gel ve beni inandır! Son bir iyilik yap ve beni, seni ölesiye istemekten kurtar! Yanıma gel, seninle sevişmenin nasıl mümkün olamayacağını anlat bana!”


Böyle yazdı:


“Ah Feraye, sahtekârlıkta bir numarasın! Beni nereden yakalayacağını çok iyi biliyorsun değil mi? Evet, ben de seni istiyorum ama aynı zamanda seni dövmek de istiyorum çünkü sana çok kızgınım! İsteklerinin gerçekleşmesi için önce benim isteklerimin gerçekleşmesi gerekiyor: Birincisi, seni dizime yatırıp döveceğim; ikincisi, ben ne istersem o olacak!”


Şöyle yazdım:


“Kadına şiddete hayır! Ben de sana kızgınım ama seni dövmek istemiyorum =) Anlayamadığım bir durum var: kendine olan bu güvenin fazla değil mi? Neden önce senin istediklerin olacak? Egonu biraz aşağılara çek de bunu bir güç savaşına dönüştürmeyelim.”


Böyle yazdı:


“Feraye, bazı insanlar istedikleri her şeyin hemen gerçekleşmesi gerektiğine inanırlar. Kendilerini o kadar özel, o kadar kusursuz görürler ki, karşısındaki insan ondan bir şey talep ettiğinde ‘ben sana kendimi veriyorum, daha ne isteyebilirsin ki?’ diye sorarlar. Gün gelir de biri, dışarıdan nasıl göründüğünü onlara anlatmaya kalkarsa ‘sen kim oluyorsun da bana böyle söylüyorsun?’ derler. Bilmem bu insanlar sana tanıdık geldi mi?


Eğer beni istiyorsan; benim istediklerimi yapacaksın! Yani Feraye, senin de canın acıyacak ki kazanmak kadar kaybetmenin de ne olduğunu bileceksin. Bu yazdıklarıma cevabın “tamam” ya da “hayır” olmalı. Eğer başka bir şey yazarsan; okumam silerim. ‘Hayır’ dersen; bundan sonra görüşmeyiz, sana hayatta başarılar diliyorum. Çok öpüyorum.”


Şöyle yazdım:


“TAMAM.


Üzerimde kurmaya çalıştığın hâkimiyetten nefret ediyorum! Yazdıklarımı okuduktan sonra muzur muzur bakacak gözlerinden nefret ediyorum! İstediğin cevabı aldığın için duyduğun hazdan nefret ediyorum! Senden nefret ediyorum!


Böyle yazdı:


“Feraye, ruhunla diz çökmeyi öğreniyorsun. Ben kollarımı açıp seni çağırdığımda değil, ben arkamı döndüğümde de bana gelmeyi öğreniyorsun. Evet, cömert ol; kendini bana ver! Seninle birlikte olmak, beni bambaşka bir insana dönüştürüyor ama bu seninle baş edebilmem için de bana güç veriyor. Benden korkma! Sevgimin gücü sana, aşık olduğun bir erkek için boyun eğmenin ne demek olduğunu öğretecek…”

 

 

Feraye


Feraye Demir
Yüksek Topuklar – Köşe Yazarı
ferayedemir@gmail.com“>ferayedemir@gmail.com


Tüm Yazılarımı Okumak İçin Tıklayın!