Kalkıp banyoya gittim. Elimi soğuk suya tuttum. Ardından mutfağa gidip yanan bölgeye tuz serptim. Bilmiyorsanız aklınızda olsun, ıslatıp tuz dökün. Yanığın acısını alır. Salona geçtim, sigara yaktım. Daha iki saat önce uyumuş bir kadınım, sinirlerim ve beraberinde saçlarım tepemde, birlikte dağınığız. “Ne yapacağız bu saatte uyanıp, yatsaydın ya aşkım!” Cümlenin sonundaki aşkım kelimesi, Allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın ile aynı tonlamada çıkıyor elbette. Mutfakta şarkı söylüyor Bay Erken Kalkan Yol Alır.
“Dışarı çıkar dolaşırız. Gazeteleri alırız, şu senin sevdiğin yer var ya, oraya gideriz, minderlere uzanırız. Öğlen de mangal yaparız.” O an itibari ile o mekandan da nefret ediyorum tabii. Gazeteleri alsam da senin kafada paralasam aslında! “Peki aşkım, bu programı öğlen uyanarak hayata geçirseydik olmuyor muydu? Hayır, Pazar sabahı bu saatte hayatım boyunca iki kere uyandım, birinde ÖSS’ye girecektim, ikincisi de bu oldu. Bu saatte sokakta polis arabası bile yoktur. Orası da henüz açılmamıştır. Daha garsonlar bile mekana gelmemiştir.” Sanki çay içermişim gibi, dökülenin yerine yenisi konulmuş olarak, kahvaltı tepsisi tekrar önüme geldi. Yüzündeki tebessümü ve mutluluğu size anlatamam, sanırsınız ki adam yedi uyuyanlardan biriydi de bugün uyanıp hayata karıştı. Onun evinde olmamızdan kaynaklanan bir saygı durumum var. Çıkıp gitsem ters olacak, yatıp uyusam adamın evinde uyuyan bir tembel ve saygısız olarak anılardaki yerimi alacağım. Üstelik tembel sözüne hala çok bozuğum. Kalktım kahve yaptım. Bari sinirlerim yatışsın.
Mangaldan sonra kalkıp sinemaya gidecekmişiz. Oradan da Murat’a gidip okey oynarmışız. Pardon da sen biraz dangalak olabilir misin? Merak etmeyin, söylemedim. Sadece içimden geçirdim. 2 saat uykuyla tüm günü geçireceğimi düşünmesi karşısında ancak sustum. Yüzüm neden asıkmış? Bilmem, acaba neden? Tam ikinci sigaraya uzanıyordum ki, dudaklarıma doğru bir hamle yaptı. “Beni öpmez misin lütfen? Bu yaptığın yoğun ve keyifli programın sonuna zaten bir sevişme sığdırmışsındır diye düşünüyordum, şimdi bir de sabah seksi hiç iştah açıcı değil.” Evet, tahmin edeceğiniz gibi, artık bu cümleler ağzımdan çıkmıştı, geri dönüşü de yoktu. Ne cevap vermiş olabilir? Hiç romantik değilmişim! Hem erkekler romantizmden anlamıyor, aşkı yaşamayı bilmiyor diye bağıra bağıra yazıyormuşum, hem gerçek hayatta hiçbirini istemiyormuşum. Bu nasıl olacakmış?
O an tek istediğim çıkıp gitmek. Evim, güzel evim, yatağım, yastığım, dua ediyorum, bir şey olsa da aniden bütün program bozulsa diye. Telefonumu açtım. Belki kızlardan biri acil bir durum için falan arar diye umuyorum. Tık yok! Zaten işe yarayacakları zaman kimseye ulaşamazsın. Ayrıca kime suç bulayım ki, koca şehirde bir tek biz uyanığız. Milletin doğal olarak uygun yerlerinde pireler uçuşuyor.
Söylenmelerine cevap vermedim. Kahvem ve sigaramla mutlu olmaya çalışıyordum, ta ki “ kadın değil misiniz, hepiniz aynısınız” cümlesini duyana kadar. Kalktım, tek kelime etmedim, üstümü giyindim, çantamı topladım. Salona gittim, telefonu ve sigaramı aldım. Ne yaptığımı sordu, ona da cevap vermedim. Sokak kapısına doğru yürüdüm.
Günlerden Pazar, saat sabah 08.30, ben bir gece önce çalışmış, yorulmuş ve sadece iki saat uyuyarak, gereksizce uyandırılmış bir kadınım. Üstelik tembelim, aşktan ve sevgili kıymeti bilmekten anlamayan, Bay Erken Kalkan Yol Alır’ın daha önce hayatına girmiş kadınlara benzeyen, sıradan ve romantizm yoksunu biriyim. Ortalıkta mumlar, şarap, şiir falan vardı da ben mi kaçırdım? O hala bir şeyler söylüyordu. Kapıyı açtım, hızla vurup çıkmadan önce en yüksek oktavdan bağırdım: “Başlarım senin romantizmine!”
1. Bölümü Okumak için Tıklayın!
Candan Ünal
Yüksek Topuklar Aşk ve İlişkiler Editörü
Candan.unal@yuksektopuklar.net
*Tüm hakları Yüksek Topuklar.net’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.