Yapılan uzun sohbetler ve paylaşılanlar… Ne kadar aynı, ne kadar tanıdık! Herkesin aklında beliren aynı soru: “Birbirinden hem uzak, hem o kadar yakın nasıl olur insanlar? Birbirinden hem farklı, ama bir o kadar da aynı nasıl olunabilir?”.
Bazen birlikte saatler, günler, hatta aylar geçirdiğim insanları düşünüyorum. Hep bir şeyler anlatmaya, hep bir şeyler paylaşmaya uğraştığım insanları… Bir terslik gözünüze çarpıyor mu bu ifadede? Bu cümledeki yanlış, nasıl da apaçık belli değil mi? “Uğraşmak”. Azimle, bir hedef için çabalamak, uğraşmak iyi de; iş insan ilişkilerine geldiğinde, bir şeyleri gerçekleştirmeye uğraşmak, sadece kendini kandırmakmış meğer… Bir kişi, yakın olacaksa oluyormuş, paylaşmak istiyorsa paylaşıyormuş, konuşuyorsa konuşuyormuş… ” Beni sever aslında ama…” diye başlayan cümleler koca bir yalanmış insanın kendine söylediği. Sunulan bahaneleri kabul etmek ise, en başta kendini aldatmakmış. Akıp gidermiş ilişkiler, eğer istiyorsa insan… Akmıyorsa akmıyormuş, akamıyormuş… Tek taraflı uğraşmak gereksiz, uğraşmak boşunaymış. Uğraştığında zaman kaybedilir, sonunda çok üzülünürmüş… Oysa kendiliğinden olunca her şey ne güzel, ne değerli, ne doğalmış!
Çok uzaklarda yaşanmışlıkları, artık bir dost olan dilden dinledikçe hep aynı şeyleri yaşadığımızı anlıyorum. Aslında hepimiz olmazı, oldurmaya çalışıyor, olmayacağını anladığımızda ise büyük bir yenilgi duygusu ile yıkılıyoruz, günlerce yas tutuyoruz. Şöyle bir geri çekilip, uzaklaşmak ise, meseleyi apaçık gösteriyor insana.
Tuttuğumuz yas aslında kaybedilen kişi ya da ilişki için değil ve hayal kırıklığı yaşatan da o kişi değil. Yas kendimiz için, hayal kırıklığı yaratan da tam anlamı ile biziz! Diğer kişiler kendilerini çok önemsemesinler yani; mesele kendimiz ile… Ve unutmayalım ki, kimi zaman “diğer kişi”, biz de olabiliyoruz.
Yani insan sadece ve sadece kendisine kızıyor bu tür durumlarda. Kendisini bu kadar kötü hissetmek de insanı çok yaraladığı için, siz “savunma mekanizması” deyin, ben “kendini kandırmak” ve “kendini affedememek” diyeyim, hepimizin içinden geçen soru aynı aslında: Nasıl bu hatayı yaptım, nasıl, nasıl?
Başkalarına bir şeyleri mâl etmeyi bırakıp, tek sorumlu ben diyebilirsek ve belki de hataları kabullenip, öğreneceklerimizi öğrenip, kendimizi affederek başlayabilirsek işe, hayat daha kolay olacak hepimiz için… Ve tabii bir şeyler için uğraşmadan, sadece akıp gidebilsek… Gidemiyorsak gitmesek, büyük bir kabul ile durabilsek huzurla…
Figen Bıyık – Yüksek Topuklar
figen@yuksektopuklar.net
Nasıl bu hatayı yaptım, nasıl, nasıl?
çok güzel evet ama hırs ve acının verdiği duygularla başaçıkabilen çok azdır ve o azınlığa hep imrenmişimdir üzüldüğü anda dönüp omzuna bile bakmayan insanlardan olmayı çok istemişimdir ama…
yüreğinize sağlık tüm yaşanmışlıkların gerçeğiydi okuduklaRım… sadece kendi hayatınızdan değil tüm insanlığın hayatının hatalarını belirtmişssiniz… saygılar