Saat sabaha karşı 4 suları, saatlerin 1 saat geri alınmasından kaynaklanan bir şaşkınlığım var. Televizyonun karşısına geçtim, Fringe’in 2.sezonun başlarındayım. Bir heyecanla seyrediyorum. Güzel bir yorgunluk kahvesi içtim. Birazdan gözlerim kapanır diye düşünüyorum ama gözlerim tüm yorgunluğuma rağmen bana karşı savaş halindeler. Alt ve üst kirpiğin gün boyu süren ayrılıklarını bitiremiyorum.

Sabah saat 9 gibi sızmışım. Bir panikle uyandım, niyeyse? Saat hala sabah ve 11! Anladım ki, bedenim, günüm, ruhum dönmüş. Uyunmayacak! Kalktım, bir kahve daha yaptım. Evde ağza atılacak lokma yok, bari pazara gideyim. Üstelik artık hesaplı yaşama konusunda çok dikkatli davranmaya yönelik bir çabam da var. Şimdi Migros’, Carrefour’a gitsem, 200’lük olacağım, Pazar daha hesaplıdır düşüncesiyle üstümü giyindim.

Pazarın kurulduğu yer bana biraz uzak kalıyor. Taksiyi çağırdım. Hiç kullanmadığım tekerlekli pazar çantasını da elime aldım. Hanım kadın olarak, haftalık mutfak alış verişime çıkıyorum yahu! Paramı ceket cebime, sigaram ve telefonum öteki cebime. Hazırım! Taksi geldi ve pazarın bulunduğu sokağın başında indim.

İlk sokakta bulunan sebzecilerden almayacağım. Niyetim bütün pazarı şöyle bir aşağıdan yukarıya gezmek. En ucuz ürün neredeyse oradan alınacak. İktisat yapıyorum. Eve az para harcamış olarak döneceğim, kararlıyım! İlk sokağı dönüp ikinciye girdim. O bölümde sebzecilerden çok elbise, tuhafiye, ayakkabı, havlu gibi eşyalar satılıyor. Neyse, çok fazla buralara bakmama gerek yok. Ben sebze ve meyve alıp, hazır yemek yemeyip, sağlıklı beslenme kararı almış bir kadınım. Yürü be Candan, kim tutar seni?

Sokağın ortasına doğru sağ tarafta bir tezgahta çok güzel siyah bir çizme gördüm. Kenarı taşlı, topuklu, sahnede de giyebileceğim türden. Almayacağım ama yine de bir fiyat öğreneyim bari!

-Ne kadar kardeş bu çizme?

– 40 tl abla ama alacaksan bir şeyler yaparız.

-Hımmm, 40 numarası yoktur ama bunun şimdi!

-Var abla, çıkarayım bir bak istersen!

-Eh, çıkar bir bakayım ama benim ayaklarım taraklı öyle her ayakkabı olmaz bana.

-Bir bak abla, olmazsa başka bakarız.

En lüks dükkanlarda kalıbı olmayan o çizmelere inat, o garibim çizme benim ayağıma cuk diye oturmaz mı? Hay Allah! Alayım bari! “Ne kadar demiştin kardeşim sen buna?”……

Neyse canım, zaten bir çizmeye ihtiyacım vardı. Kış geldi! İyi oldu bu çizme! Neyse ben gidip şu sebzeciler kısmını bulayım diye düşünürken, yine çok kışkırtıcı bir tezgaha denk geldim. Şöyle bir etiket her kadının ilgisini çekmez mi? “Çantalar 10 tl!” Hadi ya! Bir göz gezdireyim, alacağımdan değil de!

-Kardeşim hepsi mi 10 lira bunların?

-Yok abla, tezgahtakiler 10, askıdakilerin değişiyor, kalitesine göre.

Ben zaten tezgahtakileri beğenmedim ki! Şu askıda çok şık bir çanta var, ona bakıyorum. Pazarcı esnafı, alıcı müşteriyi gözünden tanır.

-Abla, bak o çanta yeni model, çok da güzel, tak abla koluna bir bak!

Güzeldi gerçekten ama onunla birlikte 2 çanta daha güzeldi. Canım ihtiyacım var! Son siyah çantamın sapı eskidi zaten, koptu kopacak. “Bu 3’ü en son kaç para olur kardeşim?”……

Çantaları da aldıktan sonra, elimde hala boş olan tekerlekli Pazar arabasına bakınca aklıma sebzeler geldi. Yolun sonuna doğru şöyle bir baktım. Hem yokuş, hem hep elbise, havlu var.

-Kardeş, bu yol hep böyle eşyacı mı? Sebzeciler falan yok mu?

-Var abla bu yolun bitimi onlara çıkar. Yukarı gideceksen ver poşetler dursun, dönüşte alırsın.

O yokuşu ve uzun yolu çıkıp sebzecilere gidecek miyim? Hiç gözüm yemedi. Zaten pazarın girişinde vardı meyve falan…. Adama teşekkür edip, döndüm geri. Aaa, iç çamaşırı! Ama benim bedenime uygun yoktur burada. Hep küçücük küçücük. Gerçi tane 1 lira diyor, bir karıştırsam arada bulurum belki. Daldırdım elimi külotlara, hepsi 36 beden için, biliyordum zaten. Tam vazgeçmiştim ki:

-Abla, bu tarafta büyük bedenler var!

-Hani bakayım? Kaç para bunlar?

-3 lira abla!

-Niye yahu, bunlara daha mı fazla kumaş gidiyor?

-Yok abla onlar kaliteli! (ne desin adam?)

-Şu 5 taneyi alıyorum…..

Bu kadar yeter! Hala sebze alamadım. Uygun adım Pazar girişindeki tezgahlara! Döndüm tekrar sokağa, bir sürü tezgah var. Hangisi daha ucuz acaba? Birinde patates, birinde salata malzemeleri, birinde meyve, offf! Bunların hepsini satan tezgah yok mudur diye düşünürken, buldum! Hemen tezgaha yanaştım ama önce fiyatlara bakayım, ya pahalıysa?

O sırada pazarın bulunduğu sokaktaki kafeden, baktığım tezgahın elemanlarına kahve gelmez mi? Hemen seslendim.

-Bakar mısın arkadaşım, bir kahve de ben alayım.

Bunu duyan tezgahtaki genç çocuk atladı tabii, “al abla sen iç bunu, bize gelir” diye! Teşekkür ettim. “Gel abla yorulmuşsun, buyur otur” dedi ve hemen bir sandık buldu bana. “Sana ne lazım ablacığım?”

-Valla kardeşim, sen önce bir çakmak ver, ben şu sigaramı yakayım. Evde hiçbir şey yok. Sen şimdi git tezgahın başına. Sırayla hepsinden birer kilo koy. Ben istemediğim olursa, sana söylerim.

Ben kahvemi içerken, bütün sebze ve salata malzemeleri torbalara dolduruldu. Sıra meyvelere geldi.

-Fazla bir şey verme, yemiyorum, çürüyor.

-Abla bak şu mandalinanın tadına, beğenmezsen alma.

-Hımm, şeker gibi ver 2 kilo!

-Üzüm de vereyim abla!

-Yok kardeşciğim, yiyemem o kadarını!

-Bak abla tadına…

-Eh, güzelmiş ver 1 kilo da ondan.

-Abla bak bu Amasya elmasını de kaçırma.

-Peki, kaçırmam.

Torbalar, sonunda benim meşhur tekerlekli Pazar arabamı doldurdu, hatta sığmadı.

-Ne kadar borcum, kahveyi de helal edin, valla ne iyi geldi!

-Ne demek ablacığım, afiyet olsun! 78 lira ama sen 75 ver yuvarlak olsun!

-Al kardeşim, sağ ol!

-Çocuk sana yardım etsin abla caddeye kadar.

Ben o arada durağı aradım. Pazarın başına aracı çağırdım. Ancak taksi beklerken göz göze geldiğim çiçek satan kıza, daha pazara girerken dönüşte alacağımı söylediğimi hatırladım. Kız zaten beni görünce hemen kalktı, yanıma geldi, yardım etti. Torbaları onun çiçek tezgahına taşıdık. Tam yanında duran tezgahın kenarında geçmek zorunda kaldım. Adam bana:

-Hoş geldin abla, ne kadar vereyim ?

-Hoş bulduk kardeş

Ama ben balkabağı almayacaktım ki! Adama da ayıp şimdi, kendisine geldim sandı.

-Ver yarım kilo bari!

-Abla, bu elimde tuttuğum tek dilim bile 700 gram gelir zaten.

-Öyle mi? O zaman sen iki dilim ver bana yeter.

O arada bizim çiçekçi kız Meltem, lilyumlardan oluşan güzel bir buket yapıp elime tutuşturdu. O sırada taksi geldi. Ben paketler, Pazar arabam, çiçeğimle birlikte taksiye bindim. Eve döndüm. Bir hesap yaptım, ben 200’lük olmuşum zaten. Valla iyi oldu Migros’a, Carrefour’a, Tansaş’a falan gitmediğim! Pazara gidip hesaplı alışveriş yaptım. Kendi kendime güldüm ve söylendim. Kızım sana koca mı dayanır?

Candan Ünal

Yüksek Topuklar Aşk & İlişkiler Editörü

candan.unal@yuksektopuklar.net

*Tüm hakları Yüksek Topuklar.net’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.