Bir mevsim daha kalabilseydim o aydınlık evde, gücüm yetebilseydi; kar yağarken balkona çıkardık da üzerimizdeki mor battaniyeye sarınırdık. Ben, rakı içerdim sen de viski… Bak nasıl biliyorum, nasıl da eminim neleri sevdiğinden ama bak nasıl da emin değilim beni sevdiğinden; beni, beni, beni Feraye’ni?

 

Duvarlarda, artık benimle olmayan sesini duymaya dayanabilseydim, gücüm yetebilseydi; farkında olmadan sakladığım resimlerini duvarlara asar da aydınlatırdım. Yüzümü incitmesin diye kör aynaya bakarak kestiğin sakallarına dokunabilseydim, gücüm yetebilseydi; sende gördüğüm benden korkmazdım. Sana baktıkça, kendime bakardım da kanatlanırdım.

 

Köşedeki masada oturup sana yazmaya devam edebilseydim, gücüm yetebilseydi; elinde kahve bardaklarıyla gelip, sana yazdıklarımı okurdun değil mi? Gözlerimle gülüp sana bakabilseydim, gücüm yetebilseydi; “beni her gün başka türlü şaşırtıyorsun” diyerek bana bakardın değil mi? Aramızdakini anlamaya çalışır sonra suya bırakır bana doğru gelirdin değil mi? Gelir miydin? Bak nasıl da emin değilim ama bak nasıl da seninim, yıllar sonra ve yıllar içinde olduğu ve yıllar boyunca olacağı gibi bak nasıl seninim!

 

Başka bir evdeyim, rüzgârın gücüyle kapı açılıp kapanıyor ama tam yerine oturmuyor. Ben nasıl mıyım? Rüzgârın gücü bana yetmiyor, yerimde duruyorum ve sen olmadan geçen günlerimi izliyorum ama bir başkasının ölüsünü izler gibi… Ben, öldüm mü? Ben, âşık mı oldum? Ben, âşık mı öleceğim? Ah ben, bu kelimelere yabancı mıyım? Bekle beni: kapıyı tamamen örtüp geleceğim ki kimse görmesin!

 

Geldim sevgili, günlerdir oturup da senden gelecek tek kelimeyi beklediğim koltuğa geri geldim. Korkuyla bekliyorum sevgili… Düşün ki sevgili, katilini bekleyen bir maktül düşün… Beni öldür sevgili, öldür ki ölmeyeyim ya da yaşat beni sevgili, aşkından doğduğum gibi her gün yeniden doğayım. Sen, babam! Kanından, canından değil aşkından doğmuşum ben; senin kızın…

 

Ağlıyorum, hem içimden hem dışımdan… Ben, yine çok zayıfım. O sabah uyandırdığın gibi değil ama ruhsal bir zayıflıktayım. Beni affetmediğini biliyorum, affetmeyeceğini bildiğim gibi ama bir umudumuz var mı sevgili? Biz, hep başa mı döneceğiz sevgili? Aklımdan geçenlerin, heyecanlarımın, tutkularımın, olağanüstü karşılaştıklarımın ucundan baksan benden korkar mısın? Ben korkuyorum sevgili, seni böylesine istiyor olmaktan korkuyorum ve tutkularımdan…

 

Sabaha karşı uyanıyorum, rüyamda seni görmüşüm ve yine balkona çıkıyorum. Elimi alnıma dayıyorum, ışıklara bakarken bir sigara yakıyorum ki benim de bir ışığım olsun istiyorum… Ben, seni neden istiyorum en sevgili? Işığım ol diye mi?

 

Ah sevgili, o şarkıda yaşıyorum ve kendimden katıyorum;

 

Keşke, bana dokunduğun gibi kendime dokunabilseydim. Keşke, bana sarıldığın gibi kendime sarılabilseydim. Keşke, bana verdiklerini kendime verebilseydim. İşte o zaman sana ihtiyacım olmazdı, bugün olmazdı, dün olmazdı, yarın sana ihtiyacım olmazdı, bu gece ihtiyacım olmazdı ama var! Sana ihtiyacım var… Seni özlüyorum.