Bir yerlerde okuduğumdan beri aklımın en sağlam yerinde kaldı bu cümle. Şu sıralar çok moda olan düşünce biçimlerinden bahseden bir kitaptan bir cümleydi sanırım bu. Hani şu kuantum düşünce, NLP ya da pozitif düşünce tarzı şeyler.
Bir sakin suya düşen bir damla, nasıl gittikçe büyüyen ve yayılan dalgalar yaratırsa, bu cümle de beni bunca geçen zamana rağmen hala etkilemekte. Hem de artarak…
Bir zaman geliyor. İnsan biriktirdiklerini kullanmaya başlıyor. Ne zaman başlıyor, nasıl oluyor hiç açık değil. Ama bir şey oluyor, zamanı geliyor ve işte… Başlıyor. İnsan biriktirdiklerini kullanıyor. Kendisine dışarıdan bakabiliyor.
Ben de dışarıdan baktım bir kendime şimdi. Ne çok kehanette bulunmuşum ve ne çok kehanetimi yaşamışım. İş hayatında öngörülerde çok başarılıyım da, özel yaşama gelince bunca öngörü kaygısına ne gerek var? İş hayatında “en iyi performans” için öngörü gerekir de, “hayattaki performans”ta bu ne kadar önemli? Yasamışlıklar insana kocaman ön yargı duvarları mı örüyor? Kabullerimiz, ne kadar katı duvarlar örüyor da yıkılamıyor, kırılamıyor?
Hepimizin ayrı bir gözlüğü var hayata bakarken. “Bakış açısı” denen şey bu işte. “Tarz” ya da “Tavır” denen şey. “Algı” denen şey. Ya da “Paradigma” denen şey. Adı o ya da bu. Var işte… Her şeyi de etkiliyor. Zamanla ve tecrübelerle oluşuyor bu.
Mevlevilerin bahsettiği tozlu aynalar gibi hayata bakan gözlerimiz. Aynalar yaşadıklarımızla tozlanıyor ya… Tozlar da neyi ne kadar göreceğimizi sınırlıyor. Kimi zaman görüşümüzü kısıtlıyor, kimi zaman da ışığı kırıp algımızı yanıltıyor. Arada bir aynayı temizlemedikçe de, mutlak gerçeği görmek mümkün olamıyor. Ne oluyor? Algılarımız “gerçek” oluveriyor.
Yaşamışlıklar ne getiriyor? İnsan her üzüntüde, her faka basmada bir çentik atıyor bir yerlere. İşte diyor, bu! “Zararlı olan bu bana. Korumalısın kendini. Dikkat!” Sonra savunma mekanizması devrede.
Tam tersi de olabiliyor. İyi bir sonuç getiren şeyler de bir yerlere not ediliyor sanki. Ona benzer bir şey yaşandığında, tam olana bitene bakmadan, tam gerçeği göremeden, hemen işin başında eski öğrenmişliklerimiz dile geliyor, konuşmaya başlıyorlar. “ Bu iyidir. Devam et!”
Kehanetler doluyor zihinlerimize. Sonra da buna göre davranıp, buna göre düşündüğümüz için sonuçlar da aynı oluyor. Ne oluyor? Kehanetinizi yaşıyorsunuz.
Kehanetiniz çıktı. Öngörünüz, %100 sonuçla uyumlu. Büyük başarı! Mutlu musunuz sonuçtan? Kocaman bir HAYIR! İnsan hep aynı şeyleri yaşamaktan, nasıl mutlu olur ki?
Figen Bıyık – Yüksek Topuklar
figen@yuksektopuklar.net