Oturduk, içi içine sığmıyordu. “Aşık oldum” dedi. Tahminim doğru çıkmıştı. Gülümsedim. Çocuksu bir heyecanla anlatmaya başladı. Bundan tam 24 yıl önce, henüz bir genç kızken, birine aşık olmuştu. Gençlik aşkı denilip geçilebilirdi normal şartlarda, ancak aradan geçen yıllar, yaptığı evlilik ve boşandıktan sonra karşısına çıkan insanlar bile, bu aşkı unutturmamıştı.

Arada bir aklına gelir, ne yaptığını düşünür, biraz hüzünlenir ve hayatına devam ederdi. 16 yaşında bir genç kız, ondan birkaç yaş büyük bir delikanlı, güzel bir aşk ve ayrılık. Ayrıldıklarında mektuplarını almaya gelmişti delikanlı, misketlerimi ver oynamayacağım der gibi, fotoğrafını da koyup, tüm mektuplarını vermişti genç kız. Aradan 24 yıl geçmesine ve sevdiği delikanlıyı hatırlatacak bir tek resim olmamasına rağmen, yüzünü hiç unutmamıştı. Tüm ayrıntılarına kadar aklında kalmıştı. İlk sevdiği adamdı ve bir daha kimseye öyle aşık olmamıştı.

Bizim dostluğumuz da uzun yıllara dayanır. Son senelerde ümidini kesmişti. Ne zaman konuşsak, “Aman, benim artık aşkla meşkle işim olmaz, bu yaştan sonra ne aşkı, ne sevgisi? Zaten inanmıyorum artık aşklara falan, hepsi yalan, ortada zaten adam mı var?” diye konuşurdu. Kendini sadece işine verdi. Mutsuzluğu yüzünde, gözlerinde saklı duruyordu. Üzülüyordum. Birileriyle tanıştırmak istediğimde kabul etmiyordu. 40 yaşında, aşka küskün, inancını kaybetmiş, gelecek için yaptığı planlarda sadece çocuğu ve işi olan bir kadın tablosu vardı karşımda ve bu resim kesinlikle dostuma uymuyordu. Bana sorarsanız kimseye uymuyordu. Dua ettim. Ona ve sevgiye olan inancını kaybeden herkese, bazen elimden fazlası gelmiyor.

Dualar yerini mi buldu, yoksa Yaradan sevgiye küsülmeyeceğini mi göstermek istedi, bilmiyorum. Bir sabah uyandı, günlük işlerini yaptı. İnternetin başında gelen postalarını kontrol etti. Sonra facebook sayfasını açtı ve arkadaşlık teklifiniz var yazan yere bastı. Şaşkınlıktan, heyecandan bir müddet hareket edemedi. Tam 24 yıl önce ayrıldığı ilk aşkı, kendisini bulmuştu. Garip bir duygu sardı bedenini, kabul etti. İlk günlerde birkaç mesajla haberleştiler. Ardından buluşmaya karar verdiler. Birbirlerini gördükleri an dünya durmuştu. Koskoca evrende ikisinden başka kimse kalmamıştı. Uzun uzun seyrettiler yüzlerini. Eros’un oku, saplandığı yerde duruyordu.

Bana anlatırken yüzünde oluşan mutluluk gözümden gitmiyor. Günlerdir liseli aşıklar gibi el ele dolaşıyorlarmış. Uykuya, yemek yemeğe bile ihtiyaç duymadan, sadece yan yana, geceler boyu bitmek bilmeyen sohbetler ediyorlarmış.

“Bildiğin bir eve girmek gibi değil mi?” dedim. Gülümsedi. İnanmak ve inandırmak, her şeyi sebebiyle anlatmak, hesap vermek, hesap sormak, anlamaya çalışmak, anlatamamak olmadan, sevmek. Güven duygusu, tanıdık bir yürek, bildik bir koku ve en önemlisi şu kalp çarpıntısı…….

Size bu hikayeyi anlatıyorum çünkü benim güzel dostum gibi, aşka olan inancını kaybeden, sevginin bittiğini düşünen, ayrılık acısı yaşadığı veya ihaneti gördüğü için, daha bir çok sebepten dolayı umutsuz olan, aşkı unutan ve en önemlisi inancını kaybederek küsen o kadar çok kişi var ki…

Hem yazılarımda, hem sözlerimde bağırıyorum, aşkın varlığına inanın diye. Dünyanın her köşesinde sevgi yaşanıyor. Bugün de aynı şeyi söyledim. Bakalım bu aşk onları nereye götürecek? Hayat önlerine daha ne sürprizler çıkartacak? İlişkileri ne kadar sürecek? Bunlar önemli değil. Önemli olan, bu duyguyu yaşayabilmek. Gözlerin o parıltısını aynada görebilmek ve sevginin hep var olacağına ait inancı kaybetmemek.

Siz de aşktan yana kötümserseniz, öncelikle bunun gibi milyonlarca tecrübe olduğunu bilin. Tanrı’ya, bizim için çalışan meleklere, mucizelere ve en önemlisi aşka inancınızı kaybetmeyin. Aşk, siz tam da ondan vazgeçtiğinizde gelen olağanüstü bir misafirdir. Aramayın, sürekli peşinde koşmayın ama inanın. Geldiğinde hazır olmak için yüreğinizde hep güzel duygular barındırın.

Bu olay, arkadaşıma bir ders olsun diye yollandı belki de, kim bilir? Onun aşka küskünlüğüne, sevgiye dair kaybettiği inancına karşı, Tanrı’dan gelen büyük bir ders! Dilerim hepimiz bu dersi yaşayalım. Hayal kırıklıkları, acılar, sıkıntılar, içinde kötü duygular barındıran tüm olaylar; seçimlerimiz ve yazgılarımızdan oluşan sonuçlardır. Maalesef yaşam sadece mutluluk ve kahkaha ile süren bir yolculuk değildir. Her yaşanılandan bir pay çıkarmak ve kendimizi daha iyiye götürmek için karşılaşıyoruz bunlarla. Acısı ve tatlısıyla hayat bir öğrencilik sürecidir. Tadını çıkarmak, biraz zevk almak için, insanoğluna verilen en özel duyguyu kaybetmeyin. Aşka inanın!

Candan Ünal

Yüksek Topuklar Aşk ve İlişkiler Editörü

Candan.unal@yuksektopuklar.net

*Tüm hakları Yüksek Topuklar.net’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.