Yeni bir yer gördüğümde, yeni bir yemek tattığımda, kuaförden yeni çıktığımda, zayıfladığımda, yeni bir kelime öğrendiğimde, yeni işler başardığımda, seni anlattığım kelimelerim beğenildiğinde “Cihan da mutlaka burada olmalıydı” derdim. Bazen geceleri bazen sabaha karşı uyumadan önce hep seni hayal ederdim. Okuduğum kitaplardaki karakterleri sana benzetirdim. Kahve falı baktırırdım tanıdığım tanımadığım insanlara, içimden dua ederdim ki “sana güzel bir haber gelecek, bir dileğin gerçek oluyor” desin. Aşk’ım fallara kalmıştı ama sen gelmiştin… Sen, benim umudumdun, en büyük hayalimdin…

 

Geldiğinde, bana geldiğinde kalbimden taşan mutluluk gözlerimi kaplamıştı, görüyordun değil mi? Birlikte olabilmek için fırsat yarattığımız, dakikalara dünyaları sığdırdığımız günleri hatırlıyor musun? Nasıl oldu farkına varamadan canımızı acıtmaya başladık. Gereksiz kıskançlıklar, tartışmalar, küsmeler… Kaybedeceğimizi anladığımızda yaralarımızı sarmaya çalıştık. Güneşli başlayan günümüz, akşamüzerine doğru sağanak yağmura bırakıyordu kendini… Hangi mevsimde olduğumuz bile belli değildi. Biz, nasıl bir hale gelmiştik sevgilim? O şarkıdaki gibi hem yara hem de yara bandı oluyorduk. Sence de travesti bir mutluluk yaşamıyor muyduk?

 

Şimdi, biz gidiyoruz hayatımızdan… Ben, sen gittiğin için sadece sevgilimi değil umudumu, çocuğumu, hayalimi, sevdamı kaybediyorum. Sen, şimdi “bitti” diyorsun ya; ben kendimi bildim bileli böyle yetim hissetmemiştim… Şimdi, senin gidişin elimin kesilmesi gibi değil, kalbimin yerinden sökülmesi gibi…

 

Anlatabiliyor muyum?

 

Feraye Demir – Yüksek Topuklar
ferayedemir@gmail.com