Cihan, tam söylediği sürede kapının zilini çaldı. Abartılı makyajım, gece elbisemle beni gördüğü anda gülmeye başladı. Ne olduğunu anlayana kadar gülüşüne sinirlensem de ısrarla sorup nereye gideceğimizi öğrendim. Beni ailesiyle tanıştırmak, sevdiği herkese sevdiği kadını göstermek için çocukluk günlerinin geçtiği şehre benimle birlikte gitmek istediğini söyledi. İçimi kaplayan duygular karma karışıktı. Telaş, heyecan, merak, mutluluk, gurur, çekimserlik… Günler öncesinden planlar yapılmıştı, beni bekliyorlardı ve söyleyebileceğim tek söz vardı: harika olur!

Kıyafetimi değiştirdim, küçük bir çanta hazırladım ve yola koyulduk. Cihan, arabayı kullanırken O’na bakmaya çekiniyordum. Bambaşka bir ortamda olacak, ilişkimizin boyutunu değiştirebilecek, derinden etkileyecek anlara adım adım yaklaşıyorduk. Aklımda sorular vardı: acaba beni severler mi, ben onları sever miyim, sıkılır mıyım, mutlu olur muyum?

Cihan’ın büyüdüğü şehre geldik. Bahçe içinde, tek katlı bir evin kapısında kalabalık bir grup bize el sallıyordu. Arabadan inerken heyecandan ellerimin titrediğini hissettim. Karşımda Cihan’ın varlığının sebebi annesi, babası ve birlikte büyüdüğü resimlerinden tanıdığım çocukluk arkadaşları vardı. Nasıl davranacağıma, ne konuşacağıma dair hiçbir fikrim yokken sıcacık sarılmalarıyla beni rahatlattılar. Cihan’ın babası “güzel kızımızı da görebildik sonunda” deyip sarıldı. Annesi; “resimde gördüğünden daha güzelsin, Cihan’ın seçimleri hep çok iyidir” diyerek küçük kollarıyla sardı beni… Dakikalar içinde ruh halim değişti, sanki hep burada ve onlarla birlikteydim… Göz ucuyla Cihan’a bakıyordum, havadaki sevginin kokusunu duymuş keyifle gülümsüyordu.

Bizim için organize edilmiş, büyük bir çınar ağacının altına kurulmuş masada –sanki hep tanıyormuşuz gibi- sohbet ederek, rakı içerek, şarkılar söyleyerek, iyi hissederek yemek yedik… Masamıza bir kemancı geldi. Sırayla istenilen şarkıları söylemeye başladı. Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Emel Sayın… Ben de bir şarkı istemeliydim ve ilk aklıma gelen, Cihan’la çok sevdiğimiz “âşık gibi sevmezsen kardeş gibi sev beni” kısmını gülerek söylediğimiz “dalgalandım da duruldum” oldu. Hissederek ve eşlik ederek, sesimizin güzel olmayışına aldırmadan söyledik şarkımızı… Öyleydi çünkü dalgalanmıştık, durulmuştuk ve birbirimize tutulmuştuk… Cihan’ın ellerini sıkıca tuttum, gerçekten yanımda olduğuna kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Çok değil 3 ay önce bu şarkıyı tek başıma dinleyip ağlardım, şimdi Cihan yanımda ve birlikte söylüyoruz gözlerimizin içi gülerek… Ah bu şarkıların gözleri parlasın!

Şarkı isteme sırası Cihan’daydı ve sadece kemancının duyabileceği şekilde söyledi ismini… Hangisini istemiş olabilir diye şarkılardan fal tutarken duymaya başladım… Müzeyyen Senar’ın söylediği, Cihan’ın bana ithaf ettiği “ben esmer değilim” deyip düzeltme yaptığım şarkıyı bu kez tam bana göre “Feraye’dir senin adın, yar yandım aman sarışın yârime” olarak dinliyordum.

Ben, Cihan’ı seviyordum. Cihan, beni seviyordu… Hem de âşık gibi!

Feraye Demir – Yüksek Topuklar

Tüm Yazılarımı Okumak için Buraya Tıklayın!