Sinan’a bakıyorum, gözlerimde nefret var; Asya’ya bakıyorum, gözlerimde acıma var. Bakışlarımın hedefi değişse de hissettiklerim değişmiyor: bir insandan nefret ediyor, bir insana yakınlık duyuyorum. An geliyor, Asya ve ben, sorgulayıcı bakışlarımızı Sinan’a doğru çeviriyoruz: neler olduğunu söyler misin? Konuşmuyor, söyleyecek sözü yok, inkâr edemiyor. Bir zamanlar koynuna sığındığı kadından kaçıp, omzuna sığındığı kadın karşısında… “Erkekliğin onda dokuzu kaçmak” derler ama Sinan nereye kaçabilir, neyi açıklayabilir ki? Öyle ya ne söyleyebilir ki?
Sinan gidiyor, Asya ve ben kalıyoruz. “Bana gelmek ister misin?” diye sorduğunda, korkarak “Evet” diyorum. Yeniden Asya’nın evindeyim, kendimi bir garip hissediyorum. Aklımdan hızla düşünceler geçiyor: O’nun üzülmesine sebep oldum, şimdi hangi yüzle buraya gelebiliyorum? Asya’ya bakarken tedirginim, sessizim, yabancıyım. Güçlü bakıyor bana, şefkatle; birazdan kucağına uyutacak kadar sevgiyle… Ben bu kadına anlam veremiyorum, nasıl bu kadar sağlam durabiliyor?
Mutfakta, birer fincan kahve yapıp salona geçiyoruz ve sigaralarımızı yakıyoruz. İlk önce kimin konuşmaya başlayacağını merak ediyorum ama o cesur kadının ben olamayacağını iyi biliyorum. Yanılmıyorum, Asya söze giriyor.
“Feraye, süt dökmüş kedi gibisin karşımda, beni güldürüyorsun. Kendini suçlu hissetmene sebep olacak ne var, anlamıyorum. Ben, tarihi bir hata yaparak beş para etmez bir adamla birlikte oldum, sen de tarihi bir hata yaparak beş para etmez adamdan hoşlanmaya başladın. Ortak noktamız, değersiz adamları hayatımıza çekmek olabilir mi? Lütfen, şu suçluluk haline bir son ver!” dedi.
“Asya, kendi adıma suçluluk duymuyorum; ilişkinizin bitmesine sebep olduğum için utanıyorum ve senin için üzülüyorum. Belki ben olmasaydım, şuan muhteşem bir hayatınız olabilirdi. Sana fal baktığımda, seninle ilgili birçok şeyi bilmişken “Zeytin” dediğin Sinan’ı nasıl bilemedim, inanamıyorum!” dedi.
“Feraye, Sinan beni aldattı. O kadın sen ya da başkası olmuş, hiç fark etmez. Burada önemli olan Sinan’ın beni aldatması ve tabii seni de! Farkında mısın bilmiyorum ama masana romantik aşk notları bırakan adam, benimle birlikteydi. İstersen beni bırak da biraz kendin için üzül. Eminim ki Sinan’ın sevgilim olduğunu bilseydin, asla böyle bir şey yapmazdın.” dedi.
“Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum ama sende bir şey var, seni seviyorum. Öyle sevmek ki aldatıldığıma değil aldatıldığına üzülecek kadar çok sevmek… Sanki benim ruhum; senin bedeninde, senin ruhun benim bedenimde… Böyle karmaşık bir yapı ama işte bu böyle, tam olarak hissettiğim bu… Sinan’a gelince, sadece öfkeliyim ama yok hayır bazen O’nu öldürmek isteyecek kadar kızgınım.” dedim.
“Bak bir ortak paydamız daha var: ben de Sinan’ı öldürmek istiyorum! Hani birlikte şarkılar dinleyip hayal kurduğunuz gece var ya, işte o gecenin sabahında kürtaj olmak için hastaneye gidecektim. Tahmin edersin ki Sinan’ın bebeğiydi ve durumdan haberi vardı. Bunu bilmiyordun ama şimdi öğrendin. O beş para etmez adam, o gün benimle birlikte olmak yerine senin omzuna yatmayı tercih etti. Trajediyi görebiliyor musun?” dedi.
Beynim durdu, kanım dondu! Erkekler nasıl bu kadar adi olabiliyordu? Baş edemeyeceklerini anladıklarında nasıl da arkalarına bakmadan kaçabiliyordu? İnanamıyorum! Şimdi taşlar yerine oturuyor: o sabah Sinan, bana muhteşem aşk mesajları gönderirken, Asya bir ameliyat masasındaydı. Bu nasıl bir körlük, nasıl bir acımasızlık?
“Ben bilmiyordum, gerçekten bilmiyordum. Şimdi nasılsın, sağlığın iyi mi? Peki ama sonra Sinan beni aradı ‘aramızdaki flörte benzer durum sona ersin” dedi. Belli ki pişman olmuştu ve ilişkinizi onarmak istiyordu, sence bir şansı hak etmiyor muydu? Erkekleri bilirsin, zora geldiklerinde olay mahallini terk ederler.” dedim.
“Ah, Feraye! Senin gibi olmayı ne kadar çok isterdim, bilemezsin! İnsanlara inanıyorsun, ruhunu kirletmemişler, onları seviyorsun. Acaba aklına hiç, Sinan’ı benim arattığım geldi mi? Bu aptal adamdan ayrıldığımda koşarak sana geleceğinden emindim. Ben zarar görmüştüm, senin zarar görmeni engellemek istedim. Bilirsin, ‘bir şey bir kere olursa; bir daha olma ihtimali vardır. Aynı şey iki kere olursa; bir daha hep olur!’ İşte, Sinan da seni bir kere daha aldatabilir ve seni çok üzülebilirdi. Kırılmanı, kanamanı, parçalanmanı istemedim. Yol yakınken, Sinan’dan seni arayıp ‘artık görüşmek istemediğini söylemesini’ istedim. Elbette o korkak bunu hemen kabul etmedi, ben de tehdit etmek durumunda kaldım.”
“Asya! Lütfen izin ver, sana sarılmak istiyorum. Sen nasılsın bir kadınsın? Nasıl bir kalbin var? Kendi yaraların kanarken, kendini unutup beni mi düşündün sen? Beni korudun, beni sardın. Belki ben işte, senin gibi insanlar için inanmaya, sevmeye devam ediyorumdur. Asya sen, kendinden başka kimseyi yormuyorsun.” dedim.
Feraye Demir
Yüksek Topuklar – Köşe Yazarı
ferayedemir@gmail.com
böyle kadınlar var mı acaba.herkes arkadan iş çevirmenin derdinde.arkadaşlığınıza bayıldım.allah bozmasın
aldatılmak……hayatımda kac kec daha yaşayacağım acaba diye sorguladıgım kelime.nişanlıyım ..bugun kadır gecesi.allahım bana güçkuvvet versin bu ayrılıkla başa çıkabileyimm bittii……
benzer şeyleri yaşamış biri olarak kendimi gördüm ne yazık ki 🙁
Aldatılmayan erkek vardır da aldatılmayan kadın olduğuna asla inanmıyorum.
Yaralanmak yıkılmak savrulmak hep biz kadınlara özgü hepimiz bigün dik durmayı başarıp affetmemeyi öğrenebiliriz.
hadiiii yazılarının devamını bekliyorum…