Solcu olmak için geç kalmıştım. Yeşil parkalı ağabeylerimin (çocukken hepsini palto sanırdım) mahallede anlattıkları hikayelerden fazlasını öğrenemeden genç kız oldum. Babam sağ olsun, kolejde okuttu beni.
“Aman sağa sola bulaşmadan büyüsün!” neslinden geliyorum yani. Kolunun altından Cumhuriyet Gazetesi’ni çekersen dengesi bozulur sandığım dostuma, “Bu sol dedikleri ne ola ki?” dediğimde, elime ilk kitap olarak Komünist Manifestosu’nu tutuşturmamış olsaydı; belki ben de bu ülkenin önde gelen aydınlarından biri olabilirdim.
Denizi aşk sanan bir balık burcu kadını olarak, bu duyguyu öyle erken tanıdım ki, devlet ve millet meseleleri gündemimi hızla terk etti. Modern Talking ve Emrah dinler(bu ne yaman çelişki), her cumartesi önce kuaföre, oradan zamanın en popüler mekanı Kral&Ben’e gider, mahalleye dönünce arkadaşlarımın “Senin baban patron, çalışanların haklarını yiyor” eleştirilerini dinler, babamdan mı arkadaşlardan mı vazgeçeceğimi bilemeden, odamın duvarlarına Nazım Hikmet şiirleri yazardım. Ama en aşk kokanlarını.
Otuz dört yaşına bastım. Destiny’s Child’a anneannemin AHA grubuna baktığından daha garip bakıyor, 5 yaşında veledin bilgisayarımla kavga ederken araya girip 10 saniyede sorunu çözmesinden utanç duyuyorum.
Çok erken yaşta başladım hayat mücadelesine. Yaşamı çok iyi tanıdığımı zannettim hep. Yalnız yaşamanın tadını severim. Özgür ve dik duran her insana saygı duyarım. Ama ben seyahate gittiğimde Milat’a (kedim) bakmaya gelen annem eşyaların yerini değiştirdiğinde kızar, anlattıklarını ilgisizce dinler, “Evlensen de yuvanı bulsan” söylemlerine sert cevaplar verir, dolabımın üst rafını işgal eden çeyizlerin neden var olduklarını hala çözemem.
Bugün anladım ki, Ferhan Şensoy’un ilk versiyonunu ezbere biliyor, Sezen Aksu’nun eski şarkılarıyla anılara dalıyor, günde 10 bardak kahve ve 2 paket yabancı sigara içen biri olarak Özal Amca’ya teşekkür ediyor, astroloji ile ilgileniyor, siyasetten hala bir şey anlamıyor,bankacılık işlemlerini internete güvenmeyip telefonla yapıyor, Hababam Sınıfı’nda kahkahadan yıkılıyor, Adile Naşit (nur içinde yatsın) Uykudan Önce programında adınızı söylemediği için derinlerde bir sızı duyuyor, ailenize zaman zaman hak veriyor ve gençleri az da olsa eleştriyorsanız, siz de benim gibi alaca karanlık kuşağındansınız.
Annem bu kadar çelişki ile büyüdü mü bilmiyorum ama, ben ondan daha hızlı yaşlanıyorum.
Candan Ünal
Yüksek Topuklar Aşk Editörü
candan.unal@yuksektopuklar.net